xx

285 54 97
                                    

"evet, aynı fotoğraf. ve evet, oradaki çocuklar jisu ve benim. ve yine evet, jisu ve ben kuzeniz."

"ne?"

jeongin duyduklarını sindirmeye çalışırken hyunjin ensesini kaşımıştı. bütün her şeyi ona açıklaması gerekiyordu. fotoğrafı kendi eline aldı ve jeongin'i yatağa oturttuktan sonra kendi de yanına geçti. jeongin şaşkınlıktan açık kalmış ağzı ve meraklı bakışlarıyla açıklama beklerken hyunjin nereden başlayacağını düşünüyordu.

"evet... duyduğun doğru. jisu, teyzemin kızı. yaşıt olduğumuz için de çok iyi anlaştık her zaman, kardeş gibi büyüdük. birbirimizden asla hiçbir şey saklamadık. annem öldüğünde iletişimimiz biraz kesilse de konuşmaya devam ettik."

"hayır..." dedi jeongin. gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "hayır, imkansız. öyle bir şey olsa jisu bize söylerdi. ya da en azından bir kere senden bahsederdi. yalan söylüyorsun..."

hyunjin onu rahatlatmak ister gibi gülümsedi. "hayır, söylemezdi."

"niye söylemesin? bizim birbirimizden gizlimiz saklımız olmadı hiç."

"çünkü..." diye mırıldandı hyunjin. söyleyip söylememek arasında kaldı. ağzının içinden dudaklarını ısırdı. sonunda jeongin'in elini avuçlarının arasına aldı ve bakışlarını doğrudan karşısındaki oğlanın gözlerine yöneltti. varla yok arası tebessüm etti.

"çünkü 3 senedir senden hoşlanıyorum jeongin."

jeongin darbe almış gibi kaşlarını çattı ve yüzü şaşkın bir ifade aldı. onun bu hâli hyunjin'e tatlı geldiğinden jeongin'in partiye gelmeden önce uzun süre uğraştığı saçlarına elini sokup karıştırdı ama bu jeongin'in pek de umrunda olmadı. hâlâ şoktaydı.

"hatırlıyor musun, liseye başlamadan önceki yaz büyük bir restoranda garsonluk yapıyordun. şu an kullandığın telefonu almak için para biriktiriyordun sanırım."

"s-sen nereden biliyorsun?!"

hyunjin şaşkınlıktan kekeleyen çocuğa tekrar gülümsedi. hâlâ avcunda olan elini sıktı ve diğer elinin parmağını jeongin'in yanağında gezdirdi. hatıraları zihninde canlanırken şefkatle jeongin'in gözlerine baktı.

"işte ta o zaman başlamıştım senden hoşlanmaya. aynı yerde çalışıyorduk fakat restoran çok büyüktü ve çalışanlar da bir o kadar fazlaydı. benim dikkatimi çeken tek kişi sendin ama ben senin dikkatini çekmeyi bir türlü beceremedim. adımı bile bilmiyordun, beni çağıracağın zaman 'bakar mısın?' diye sesleniyordun. ilk konuşmamız bile yazın sonunda olmuştu. sen canın sıkkın olduğu için merdivenlerde oturup boş boş yerleri izliyordun, ben de gidip karşıdaki dondurmacıdan iki külah dondurma almıştım ve birini 'dondurma ister misin?' diyerek sana uzatmıştım. külahı almıştın, bana gülümseyip teşekkür etmiştin. o kadar tatlıydın ki..."

jeongin hyunjin'in anlattıklarını hatırlamaya çalıştı. zihnini zorlayınca aklına gelen anılarla birden gözleri büyüdü. ona dondurma uzatan o çehreyi hatırladı, gülümsemekten hilal şeklini alan gözlerle vanilyalı dondırmayı uzatıyordu jeongin'e. o bir top vanilyalı dondurma, o sırada ailesiyle tartışıp harçlığı için çalışmaya gelen minik jeongin'e çok iyi gelmişti.

"dalga geçiyor olmalısın..."

dudaklarını birbirine bastırıp elini jeongin'in yanağından çekti hyunjin. "okullar açılacağı zaman seni tekrar göremeyeceğime çok üzülüyordum. ama sonradan öğrendim ki jisu ile aynı okula gidiyormuşsun. jisu ile anlaştık, ben istemediğim sürece bizim kuzen olduğumuzu sana söylemeyecekti ve bizi ayarlamaya çalışacaktı."

faking / hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin