Düğümlerimizden çözülsek ya birden
Eminim bu hasret bitmez ki sevgiliDüğün günü geldiğinde Piyale'nin içi içini yiyordu. Düğün değil de, çözülmesi gereken bir düğümdü sanki. Çözülmesi gereken karmaşık bir problem, tamamlayıp uzaktan bakacağı yapbozun son parçası, okuyacağı kitabın son cümlesiydi sanki bu düğün. Onu bu kadar geren şeyin, onun için yeni bir başlangıç olacağından haberi yoktu.
Toplayıp bir kavanoza koyduğu tüm güzel anılarına, yeni bir davetiyeydi bu düğün. Piyale bilmiyordu.
Birdenbire büyük bir korku yerleşti göğsünün tam ortasına. Telaşlandı, elleri terledi, dudakları titredi ama korkusu geçmedi. Herkesin zihnine mesken edinmiş o düşünce Piyale'ye de uğradı. O da gelecek miydi? Gelir miydi ki? Peki Piyale, onu görünce nasıl hissedecekti? Eski Piyale değildi ki artık. Değişmişti. Onun da en az kendisi kadar değiştiğinden haberi olmayan Piyale sadece kendi değişimine odaklandı.
Karşılaşsalardı peki düğünde, kısa bir an için, konuşurlar mıydı? Konuşmazlardı değil mi? Onlar, eski iki arkadaş değildi ki sadece. Benim yüzümden diye düşündü Piyale.
Büyük ve ferah bir banyodaydı. Beyaz fayanslar vardı duvarda ve alışık olduğu lavanta kokuus içeriye hakimdi. Aynanın karşısında dikiliyor ve saçlarını düzeltiyordu. Makyajını yapmıştı, güzel olmuştu. Kahkülleri her zaman olduğu gibi alnına dökülüyor, kahverengi saçları da dalgalar halinde sırtına doğru uzanıyordu. Aralık kapının kenarından Bulut'u görmesiyle ona doğru döndü Piyale.
"Bulutcuğum," diyerek küçük çocuğa doğru eğildi Piyale.
"Piyale," diyerek dudaklarını büzdü Bulut. Hâlâ tam olarak Piyale diyemeyen Bulut'un ağzında çıkan şey daha çok "Piyaye," der gibiydi. Piyale gülümsedi.
"Efendim Bulut," dedi tüm gülümseyişiyle, karşısında her baktığında içinde bir yerlerin yıkıldığı yine de kalkıp topladığı çocuğa bakarken.
Nasıl da yıkmıştı ama her şeyi. Yol filan kalmamıştı ortada, hiçbir şey kalmamıştı. Kırıklarla dolmuştu her yer. Piyale memnundu. Kırıklar hoşuna gidiyordu. Canı zaten yanıyordu. Sonra fark etti. Bulut da o yolda yürüyecekti. Kalktı sonra kırdığı her şeyi teker teker topladı. Eli kanadı, durmadı. Bulut'un canı yanmasındı. O son zamanlarda hayatındaki tek güzel şeydi.
"Piyale, ben de papyon takmak istiyorum," tamamıyla Piyale'ye bakarak ve dudaklarını bükmeye devam ederek kurdu bu cümleyi Bulut.
"Tamam bebeğim. Gel bakalım eşyalarına bi," diyerek elini küçük Bulut'a doğru uzattı Piyale.
Bulut gülümseyerek Piyale'nin bir kaç parmağını tuttu. Elinin içi ancak o kadarını tutabilmişti. Piyale elini tutan ele gülümsedi ve doğruldu. Bulut'un kıyafetleri arasından bulmaları gereken bir papyon vardı.
🍷
Piyale, Bulut'un kıyafetleri arasından bulduğu bir papyonu nazik bir biçimde Bulut'un boynuna takmıştı. "Nasıl oldum Piyale?" diye sordu Bulut, küçük elini kahverengi kıvırcık saçları arasından geçirirken.
"Her zamanki gibi harikasın Bulutcuğum," diyerek Bulut'un yanağına sesli bir öpücük kondurdu Piyale.
Bulut daha da gülümsedi. "Hem uyumlu olduk, değil mi?" diye sordu yerinde zıplarken.
Bulut'a kırmızı bir papyon takmışlardı. Piyale de kırmızı bir elbise giyiyordu. Kırmızıların tonları farklıydı ama ikisi de kırmızıydı sonuçta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYALE
Teen FictionPiyale, renklerini etrafına bulaştıran bir kadındı. Sevdi mi çok sever, nefret etti mi sana dair her şeyi dünyadan silecek kadar çok nefret ederdi. Bir gün Piyale'nin sevgisi nefretine karıştı. Piyale o gün ögrendi, az'ı. Bazen sadece araya giren za...