"Ne?" dedi Atlas, şokla.
"Lütfen bana bunu tekrar söyletme," dedi Darlene, omuzlarını düşürerek.
"Gerçekten hamile misin?" diye sordu Atlas, doğru duyduğundan emin olmak istiyormuş gibi.
Darlene sessiz kalsa da, bakışları onu onayladı.
"Peki... ne zamandır?" diye sordu Atlas. "Ne zamandır biliyorsun?"
"Yaklaşık iki ay oldu..." diye mırıldandı Darlene.
"Ne?" diyebildi Atlas sadece. Ağzı açık kalmıştı. "Ve bana söylemedin mi?" Ayağa kalktı. "İki aylık hamilesin ve bunu benden sakladın mı yani? Neden?"
"Öncelikle... Aslında üç aylık hamileyim, bir ay geç öğrendim," dedi Darlene, çekinerek.
"Bana niye söylemedin peki Darlene?" diye sordu Atlas, çaresizce.
"Yapamadım," dedi Darlene, uzanıp Atlas'ın ellerini tutarak. "Yapamadım Atlas. Bu büyük bir şey ve biz daha okula gidiyoruz. Önümüzdeki hafta bir fotoğraf sergim var ve... ve iki haftaya da okul açılacak..." Hıçkırıklarla titremeye başladı. Onun gözlerinden yaşlar akarken Atlas onu kollarının arasına aldı.
"Ne yapacağımı çözemeden sana söyleyemezdim," dedi Darlene, yüzünü onun göğsüne gömerek. "Ve babayı öğrenmeden," diye devam ettirdi içinden. Ama içinden bir ses en azından o konuda şanslı olacağını söylüyordu.
"Bunu çözeceğiz, tamam mı?" dedi Atlas, onun saçlarını okşayarak. "İkimiz. Beraber. Geleceğini mahvetmesini önleyeceğiz."
"Teşekkür ederim Atlas," dedi Darlene, ona daha da sıkı sarılarak. "Seni seviyorum..."
"Ben de seni Darlene," dedi Atlas. "Ben de seni seviyorum."
***
"Şirket batıyor diyorum Fleamont, sen ise hiçbir şey yapmadan oturuyorsun!"
"Tabii ki de şirket için uğraşıyorum Gideon, sadece senin önerdiğin pis yöntemlere bulaşmak istemiyorum!"
James, yukarı kattan gelen seslerle gecenin köründe uyandı. Gözlerini ovuşturarak yatakta oturdu ve seslere dikkat kesildi. Babasının çalışma odasından geliyor olmalıydı.
Babasının ve sesinden çıkardığı üzere onun iş ortağının bağırışlarını dinledi bir süre. Birkaç dakika sonra tam ayağa kalkıp neler olduğuna bakmaya gidecekti ki, yüksek bir ses duydu.
Panikle odasından çıktı ve merdivenleri ikişer üçer çıkarak babasının çalışma odasına vardı. Gergin adımlarla, ne göreceğinden korkarak içeri girdi ve gördüğü şeyle şok oldu, kapıda kalakaldı.
Babasının iş ortağı, Gideon Prewett, yerde başından kanlar akarak yatıyordu.
Babasına döndü, yüzü bembeyaz kesilmişti.
"James, b-ben..." dedi kekeleyerek, hâlâ şokta olduğu apaçıktı. "B-ben hi-hiçbir şey yapmadım, b-bana inanmak zorundasın."
James, kalbi ağzında atarak yavaş adımlarla içeri girdi.
"N-neler oldu burada?" diye sordu, o da şok olmuştu ve kekeliyordu.
"Gel, oturalım," diyerek onu masanın karşısındaki uzun koltuğa oturttu babası, ardından masadaki sürahiden iki bardağa su doldurdu ve birini kendisine aldı, diğerini ise James'e verdi.
Birkaç dakika hiçbir şey demeden yan yana oturdular, ardından Fleamont Potter oğluna dönüp konuşmaya başladı.
"Oğlum, sadece sana açıklamama izin ver," dedi. James ise konuşamadı, ağzından kelimeler bir türlü çıkmadı, o yüzden sadece başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
trust game || participation book
Ficción General❝𝐥𝐞𝐭'𝐬 𝐩𝐥𝐚𝐲 𝐚 𝐠𝐚𝐦𝐞.❞ 𖣔 participation book. 𖣔 26.07.2023/? 𖣔 özgün kurgumdur, bütün hakları bana aittir!!