2.4K 75 13
                                    

-

Elimdeki kuru sıkıya bakarak içime doğru kısık bir sesle küfrettim. Bir an önce Kuzey Dervişoğlu'nun canını almam gerekiyordu. Yıllardır aynı biçimde ilerlemiş olan bu kan davasını elbette geri adım atarak kaybeden taraf ben olmayacaktım.

Rize'de oldukça fazla aile ve büyük işler yapan kişiler vardı. Bunlardan öne çıkan iki tanesi ise Dervişoğlu ailesi ve Kadıoğlu ailesiydi. İsimleri ise yaşanan kan davaları ve güç savaşlarından dolayı hep birlikte anılırdı.

Ben ise Çınar Kadıoğlu yani Kadıoğlu ailesinin işlerini yapmaya başlayacak yaşa gelmiş olan en son çocuktum. Elbette kalabalık bir aileydik ve sayamayacağın kadar kuzenim, eşim ve dostum vardı fakat ben Yavuz Kadıoğlu'nun en küçük oğlu olarak onlardan daha fazla sorumluluğa sahiptim. Babam, birlikte iş yapan bu ailelerin en başında gelen isimdi. Yavuz Kadıoğlu, elime bu silahı vererek 'artık sen de büyüdün.' Demek istemişti ve bizim buralarda büyümek demek elini kana bulamak demekti. Gerçi bu kural daha çok bizim gibi soylu ailelerde varlığını gösteriyordu.

Derin bir iç çekerek tabancayı gizli bir şekilde pantolonumun arka kısmına koydum. Herhalde böyle yapmam gerekiyordu, dizilerden izlediğim kadarıyla mafyalık hakkında bu kadar bilgim vardı.

Rize'nin merkezine indiğimde ilk işim Kuzey Dervişoğlu'nu bulmaktı. Sima olarak tanıdığım bu çocuk hakkında pek bir bilgim yoktu. Fotoğrafını bile sosyal medyadan görmüştüm. Zaten Dervişoğlu ailesinden herhangi bir bireyin yanına yanaşmam bile beni öldürmeleri için açık davet olurdu. Ölmeye niyetim yoktu ve bu yüzden oldukça dikkatli olmalıydım.

Önce onu bulmalı ve gizli bir şekilde takip ederek en doğru zamanı kollamalıydım. Babam beni bu işi temiz bir şekilde halletmem için özellikle uyarmıştı. Polisle uğraşmak istemediği için yaptığım en ufak hatada beni öldüresiye döveceğinin teminatını vermişti. Hoş, bu normalde de yapmadığı bir şey değildi. Babamı boşuna bu aileleri yönetmesi için başa getirmemişlerdi, babam vicdansız bir adamdı ve bu işleri ancak vicdansız biri yürütebilirdi.

Aldığım bilgilere göre Kuzey benden iki yaş büyüktü ve o çoktan ailesinin pis işlerine bulaşmıştı. Bu da demek oluyor ki karşımda benim gibi mafyalığı dizilerden öğrenmiş biri yoktu.

Rize'nin sert esen rüzgarından mıdır yoksa benim korkudan üç buçuk atmamdan mıdır bilinmez ama bir domates kadar kızarmıştım. Karşımdaki esnaf lokantasının camından kendimi izlerken kendimden utanıyordum. Böylesine pis işlerin yürütüldüğü bir ailede büyümüştüm ve bunlar asla benden gizlenerek yapılmamıştı ama ben yine de korkuyordum.

Böyle olması yanlıştı, ben ne okumuş ne de başka bir alanda kendimi geliştirmemiştim ve babamın yanında çalışmaktan başka çarem yoktu. Doğrusu beni okutmayan ailemdi fakat ben de çok fazla ısrarcı olmamıştım. Liseyi bitirdikten sonra zengin bir ailem olmasına güvenerek dersleri sallamamıştım ve sonrası koca bir hüsrandı. Şimdi on dokuz yaşındayım ve üniversite sıralarında oturmam gereken zamanlarımı katil olmaya adım adım ilerlerken harcıyordum. Çünkü ailemin en başından beri isteği buydu, diğer abilerim ve akrabalarım gibi ben de ailemin izinden gidecektim.

Karşı sokakta arkadaşları ile çay ocağında oturan kumral çocuğu izlerken de tam olarak gizemli bir havaya bürünmüştüm. Hırkamın şapkasını başıma geçirip boş gözlerle onların olduğu tarafa bakıyordum. Bunu yaparken olabildiğim kadar dikkat çekmemeye çalıştım.

Açık kahveye dönük kumral saçları tıpkı benim gibi uzatmıştı fakat tek farkımız onun saçlarının dağınık durmasıydı. kesilmişti. Hava soğuktu fakat varlığını hafiften gösteren güneşin altında saçları arasındaki sarılıklar belirginleşmişti. Gözleri, resimden gördüğüm kadarıyla kahve rengiydi fakat uzaktan izlemekte olduğum için gözlerinin yakından nasıl göründüğünü merak etmiştim. Renkleri aynı olsa da her gözün farklı olduğunu düşünürdüm. Bazılarının gözlerinin içi parlardı mesela ve o gözlere bakarken içiniz ısınırdı.

Odio Amar (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin