2.Bölüm: Caberon çetesi

57 1 0
                                    

Ben ne bekliyordum ki?

Tek başıma bir işe girişmiştim, hiç kimseye söylememiştim, kendim halletmeye çalışmıştım.

Aslında Birol komiser, Miraç ya da Nilüfer teyze gelmiş olsaydı söyleyecektim ama ne gelen olmuştu ne de giden...

Orada herkes ailesiyle görüşmüştü, mutlu zamanlar geçiriyordu ama ben sadece karşımda dolmamış olan boş sandalyeye bakıyordum. Belki bir umut gelir diye...

Orada tek gülmeyen bendim.

O zamandan belliymiş zaten yüzümün gülmeyeceği.

Şuan nerede ve hangi konumda olduğunu görünce bunun sebebini çok iyi anlıyordum. Ben uğursuzdum. Belki de bugün benim son hayatta olduğum gündü. Ölümümün onlar tarafından olmasını istemiyordum ama sanırım kaderimde bu vardı, onlar tarafından öldürülmek.

Yine de tamamen karamsarlığa bağlamak istemiyorum.

Sonuç olarak önümde iki seçenek vardı.

Bir olumlu, bir olumsuz... Ya onlar tarafından öldürülecektim ya da ellerinden kurtulmanın bir yolunu bulacaktım ve benim mücadeleci ruhum pes etmeye gönlü el vermedi.

Babam da bunu isterdi. Pes etmememi...

Babam olsa öyle yapardı, nefesinin son zerresine kadar mücadele eder ve asla pes etmezdi.

Ben de babamın kızıydım, pes etmek bana yakışmazdı.

Beni bir yere doğru kolumdan tutarak sürüklemeye çalışırlarken aklımdan bu düşünceler geçiyordu.

Mücadele etmeliydim.

Belki benim karşımda benim katilim olacak adam vardı ama ben yine de istikrarlı duruşumdan ödün vermiyordum, bakışlarımdan öfke akıyordu ve o bakışların hiçbir zerresinde hiçbir şekilde korku yoktu. Stres anımı yönetemezdim ama duygularımı kontrol edebilirdim ve o yaşadığım korkuyu hiçbir şekilde hissettirmemeye çalışıyordum, başarılı da oluyordum bence.

"Sizin amacınız ne lan?" dedim, bu arada hiçbir şekilde ne ben göz temasımı bozuyordum ne de o benle göz temasını bozuyordu. Cevap gelmedi. "Belli ki iyi amacınız yok."

Bunu görmemek için kör olmak gerekiyordu zaten.

Bu adamların tehlikeli adamlar olduğu belliydi, amacını öğrendiğim de ne işler yaptığını öğrenecektim sadece, onlar hakkında görüşüm değişmeyecekti.

Karşımda ki adamın güldüğünü gördüm. Sorduğum soruda gülünecek ne bulmuştu da gülüyordu? Hani sorumda bir tuhaflık da yoktu, yerine göre gayet mantıklı bir soruydu.

Neyse ki adam bu gülüşe devam etmedi ve dudaklarını ilk kez benle konuşmak için hareket ettirdi, maskeden dudağının hareket ettiğini görebiliyordum. "Doğru söyledin cesur kız. Ama merak ediyorum da..." Bana doğru yaklaştı. "Amacımızı öğrendiğinde de böyle dik duruş sergileyebilecek misin? Dikkat et de o duruş senin ölümüne sebep olmasın."

Bu dik duruşumdan rahatsızlık duymuştu anlaşılan, benim de herkes gibi aynı tepkiyi vermemi beklemişti ve benden de o tepkiyi göremeyince kendine yedirememişti. Ama şu gerçeği unutuyordu: Ben herkes değildim. "Sen söyle de karar verme işini bana bırak." dedim yine hiçbir şekilde duruşumdan ödün vermeyerek.

KURU SIKIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin