Giriş

396 27 8
                                    

Tören bir saat sonra olacaktı. Kendi kendime bunu yapmamalısın Khun Nueng diyordum.

Evlenmek üzere olmamıza rağmen damat bana yine de saygılı davrandı, çok kibar ve düzgün bir şekilde hitap etti. Bu gerçekten yatağımı paylaşıp ailem olacak kişi miydi? Ona baktım ve gülümsedim.

-Bana layık mısın?

Doğa bize sıradan yaşamın bir parçası olarak hem sevinci hem de hüznü, çocuk doğurmanın mutluluğunu, bir oyunu kaybetmenin üzüntüsünü, ilk aşkın sevincini, sadakatsizlikle biten bir ilişkinin acısını yaşama fırsatı verir. Bunun normal bir hayat olması gerekiyordu. Ama benimki farklıydı.

Doğruyu söylemek gerekirse hiç hayal kırıklığı ya da özgüvensizlik yaşamadım. "Mong Luang ML" Adındaki soylu bir ailede doğdum.

Bu günlerde pek geçerli olmasada bu isim hâlâ güç ve haysiyet izlenimi veriyordu.

Elbette insanlar bana bu özellikleri atfettiklerinde ben de onların beklentilerini karşılayacak şekilde hareket etme ihtiyacı hissediyordum.

Soylu bir evde doğmak, çoğu aileden farklı olan belirli geleneklere uymayı gerektiriyordu. Her şeyin mükemmel olması gerekiyordu. Hiçbir şey yeteneğimin ötesinde değildi. Çocukluğumdan gelen bu öğreti, karakterime yerleşmişti.

Karmanın beni güzel vücuda ve buna uygun zekaya sahip bir kadına dönüştürmesi, geçmiş yaşamımda yaptığım iyi işler için bir ödül olabilir. Bu nedenle hayatımda hayal kırıklığı diye bir şey olmadı.

Asla.

Büyükannem çocukluğumdan beri mükemmeliyetçi ideallerini bana aktarmıştı ve bu vicdanıma kazınmıştı.

"Üstün olmalısın, üstün olmalısın, üstün olmalısın!"

Ta ki kimsenin beni hak etmediğini hissedene kadar.

Beni evlenmeye zorladığı gün büyükanneme karşı bir öfke patlaması yaşadım. Planladığı düğüne onay vermiştim ama sadece onun üstünlük duygusuyla ilgilendiğim için onu küçük düşürmek adına töreni aniden iptal etmeyi planladım.

Tabii ki başkalarını da incitecektim, buna benim için onayladığı bir valinin oğlu olan sahte erkek arkadaşım da dahildi.

-Bana layık mısın?

Kimsenin cevaplayamadığı tek soru buydu. Bana aşkını itiraf eden herkes benden aynı soruyu aldı. Sustular ve aşağılanmış halde kaldılar. Eğer bana layık olan birini bulamazsam onunla çıkamazdım.

İşte bu bendim. ML Sippakorn.

Hayatımı nasıl yaşayacağımı öğrenmek için kendimi ailemden ve tanıdığım herkesten uzaklaştırdım. Benim temel sorunum hırsımın olmamasıydı. Herhangi bir işin ilgimi çekmeye değer olduğuna inanmadığım için kariyer hedefim bile yoktu. Daha önceki sanat ve çizim deneyimlerimden yararlanarak hem eğlenip hem de kendime gelir kaynağı oluşturmayı başardım.

Bazı günler yemeğimin parasını ödeyebiliyordum ama bazı günler olmuyordu. Büyük malikanede kaldığım günlerin tam tersini yaşıyordum. Bu sefer ayda birkaç bin baht'a mal olan kiralık bir dükkanda yaşadım. Her neyse herhangi bir acı hissetmedim. Maddi sıkıntıdan dolayı intihara kalkışan birinin duygularını anlayamıyordum.

Biraz hayal kırıklığı yaşamak istedim ama olmadı. Bana bunu neden yaptığımı sorarsanız basitti, büyükannemi üzeceğini umuyordum. Onun endişeye, kontrol eksikliğine ve hiçbir şeyin istediği gibi gitmeyeceği derin bir depresyona girmesini bekliyordum. Bu kısmen küçük kız kardeşim Khun Song'un başına gelenler yüzündendi.

Yaptıklarının cezasını çekmeliydi.

Beni üzen bir şey mi vardı orada? Kendime bu şekilde eziyet etme girişimimde bile bunu anlayamıyordum. Üzüntüyü tanımadan sevinci anlayamazsınız. Kalbimi acıyana kadar çok hızlı attıracak mutluluk duygusunu bilmek istedim.

-Ar-Nueng~~

-Ne?

Benden muhtemelen on yaş kadar daha genç olan ve bakışlarındaki o yumuşak ifadeyle bana bakan genç kadına baktım. Bu, bu ay beni görmeye geldiği yüzüncü sefer olabilir.

Tanıştığımızdan beri etrafımda olmayı ve beni ilgiyle izlemeyi seven düzenli bir misafirimdi.

Ama bana o sakin sesiyle sürekli söylediği kelimeler rahatsız ediyordu: "Seni seviyorum Ar-Nueng."

Bu kız benim acı çekme kavramına dair ilk aydınlanmam olabilir.

Bu kızın adı "A-Nueng."

Blank  |GxG|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin