Islanmış, yakmadığı sigarasını yere attı. "Tanrım sen ne çeşit bir sapıksın?"
"Ah, bekle. Birden bire rahibe mi kesildin? Üstelik sana hiçbir şey söylemeden." çocuk kıza dönüp içten bir şekilde güldü. Liv, bu çocuğa böyle kaba davrandığı için utanıyordu fakat kim olsa böyle yapardı, değil mi?
"Ben.. özür dilerim. Sadece ne istediğini bilmiyordum ve başımı belaya sokmak istemem."
"Sorun değil." dedi çocuk. Kaş piercing'i, şekilli dudakları ve yeşil gözleri ile harika görünüyordu. Liv'in gözleri çocuğun saçlarına kaydı. Saçları karışık ve.. mordu? Ve bu onda muhteşem duruyordu. Tabiki bunu ona söylemeyecekti.
Çocuk kafasını kıza doğru çevirip, "Sorduğum soruya cevap alamadım." dedi ve beklentili gözlerle kıza baktı.
"Tabiki hayır, yani- ah, yalnızlık paylaşılamaz. Paylaşılırsa bir öznelliği kalmaz değil mi?"
"Yalnız olabiliriz.." biraz duraksadı çocuk. "Beraber."
Histerik bir kahkaha attı kız. "Ah, bundan şüpheliyim." Bakışlarını kaldırım taşlarına çevirdi.
Çocuğun gözleri de kızın elindeki boyada takılı kalmıştı. "Renk seçimini beğendim. Sana da yakışacağına eminim." Liv şaşırdı. Böyle bir iltifat beklemiyordu. Ama dalga geçmesi de garip olurdu çünkü tanrı aşkına onun saçları da mordu!"Teşekkür ederim.. um.. Sahi, adın neydi?"
Çocuk elini uzattı. "Ben Michael. Michael Clifford."
Liv memnuniyetle çocuğun elini sıktı. "Bende Liv. Liv Black."
"İsmini sevdim Liv."
"Bende seninkini Mike."
Michael, kızı hafifçe ittirdi. "Benim adım Michael. Kısaltacaksan dediğim şekilde kısaltacaksın yani-" Liv onun sözünü kesti.
"Yani purphael* gibi mi?" Kahkahalarla gülmeye başlamıştı Liv. Ve bu sefer sebebi sarhoş olması değildi.
Michael omuzlarını silkti."Yakında başka bir renge boyayacağım." Bu sırada yağmur çiseliyordu. "İsmimi aşkım diye kısaltabilirsin ancak." Bunun üzerine ikisi de birbirine bakıp kahkahalara boğuldular. "Ciddiyim." Dedi Michael. "Bundan sonra maviye boyamayı düşünüyordum."
Liv artık gülmeyi bırakmış ancak karnını tutmaya devam ediyordu. Yağmurun durduğunu fark edince, ellerinden destek alarak ayağa kalktı ve Michael'ı kaldırmaya çalıştı. Ki bu, düşündüğünden zor olmuştu.
Sonunda Michael ayağa kalkınca devam etti. "Belki de yarın bize saç boyamak için gelmek istersin, ne dersin Michael?"
Elini kalbinin üstüne koydu. "Ah, kalbimin yerini buldum Liv!" Küçük bir çocuk gibi sevinç çığlıkları atıyordu. Liv onun bu haline güldü.
"Pekala telefonunu uzat" Michael onu ikiletmeden telefonunu uzattı. Hızla numarasını girdi ve adını rehbere kaydetti Liv. Telefonunu Michael'a geri verdi.
"Demek prenses liv ha?" Michael gülümsedi.
"Yarın beni aramayı unutma ki numaranı kaydedip sana adresi söyleyebiliyim Mike."
Michael, Liv'in onun ismini kısaltması ile ilgili bir şey söylemedi. "Seni eve bırakmamı ister misin?"
"Hayır böyle iyi." Liv bakışlarını ayakkabılarına çevirdi. Giydiği bez ayakkabısı sırıksıklam olmuş,ayak parmaklarının donduğunu yeni farkediyordu. Michael ile konuşmaya o kadar odaklanmıştı ki. Odağını tekrar Michael'a çevirince onun gülümsediğini gördü. Bunun üzerine kendi de istemsizce gülümsedi.
Aralarında uzun süren sessizliği Michael bozdu.
"Peki o zaman, sana iyi geceler Liv. Güzel vakit geçirdim.""Bende Michael. İnan ki bende."
Yeniden birbirlerine gülümseyip ayrıldılar. Liv ilk defa mutluydu. İlk defa bu kadar gülmüş, gülümsemişti ve sebebi alkol değildi. Michaeldı! Lanet güzellikteki Michael Clifford'du.
*: purple + michael. Saç rengiyle dalga geçmiş xhdkjdi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4:15
Fanfiction'dudaklarım vodka tadında, ama sen alkolden hoşlanmıyorsun' 'kimin umrunda?' cennetten kovulan genç bir çocuk, ve onun en güzel günahı hakkında. © michaelohgod ハリケーン