70%

169 11 2
                                    

%Liv'in ağzından

Sikik Clifford ile konuştuktan sonra telefonu karşımdaki yola fırlatıp paramparça olmasını izledim. Ondan nefret ediyordum. Ama bu onu sevdiğim gerçeğini değiştirmiyordu.

İçeri girip asker yeşili yağmurluğumu giydim. Salondan anahtarımı, kredi kartımı ve bir paket sigara ile çakmağımı alıp da cebime attım. O sırada Tom'u birkaç gündür boşladığımı farkettim. Sesi soluğu çıkmıyor, ayaklarımda dolanmıyordu.

"Hay sikeyim!" diye bağırdım ve koşarak merdivenlere yöneldim. Üçer üçer çıkarak ikinci kata ulaştım. Buradaki tüm odaları gezdim. Banyoda yoktu, odamda değildi, misafir odası da boştu. Geriye tek bir yer kalıyordu. Çatı. Tekrardan merdivenlere yönelerek aceleyle çıkıp çatıya ulaştım. Gördüğüm manzara kahrediciydi. "Tom!" Küçük kedi, çatıda yan yatmıştı. Tüyleri grileşmiş, tek gözü kapanmıştı. Biraz daha yaklaştığımda leş gibi koktuğunu farkettim. Ölmüştü. Ama ölümü için ağlayamayacak kadar duygusuzdum. Daha fazla bakmayarak alt kata indim. Kokusu midemi bulandırmıştı. Banyoya giderek klozete eğildim. Birkaç öğürmeden sonra kustum. Berbat haldeydim. Bu evden çabucak çıkmak istiyordum.

Sifonu çekerek ayağı kalktım ve aynada kendime baktım. Göz altlarım çökmüş, morarmıştı. Önceden mavi olan saçlarım iğrenç bir yeşile bürünmüş, karmakarışık olmuştu. Daha fazla aynaya bakmak istemiyordum. Çirkinliğimi görmek acıtıyordu. Soğuk suyu açıp yüzümü iyice yıkadım. Muhtemelen bende Tom gibi leş gibi kokuyordum. Minik kedim beni çoktan yalnız bırakmıştı ve ben bunu yeni farkediyordum. Hepsi benim suçumdu.

Kalın külotlu çorabımı biraz daha yukarı çektim ve merdivenlerden indim. Kapının önüne ulaşınca botlarımı giydim. Son kez salonuma bakıp kendimi dışarıya attım.

%Michael'ın ağzından

"Sikeyim Liv, telefonunu aç!" diye bağırıyordum kendi kendime. Bir yandan da kırmızıya boyadığım saçlarımı çekiştiriyordum. Aptalın tekiydim. İki ay boyunca ona hiçbir şekilde ulaşmaya çalışmamıştım. Gittiğim günki gözyaşlarını bile önemsememiştim. Şuan ise kendisine ulaşamamak beni kahrediyordu. Kahrolmayı hakediyordum.

"Lanet olsun!" diye bağırıp kalın montumu giydim. Ayakkabılarımı da ayağıma aceleyle geçirip onun evine koşmaya başladım.

Geç kalmamalıydım. Onu yakalamalıydım.

On dakika sonra evinin önüne vardım. Kapıyı kırarcasına yumruklarken içeriden hiç ses gelmiyordu. Aklıma gelen fikirle arka bahçeye adımladım ve çatıya çıkmak için su borusuna tırmandım.

Zorlu uğraşlardan sonra çatıya ulaştığımda Tom'un minik bedeninin yerde cansız yattığını farkettim. Berbat kokuyordu. Uzun zamandır burada olmalıydı. Burnumu tıkayarak kendimi küçük kapıdan içeri attım.

"Liv!" diye bağırarak evde ona ait bir iz aradım. Eşyaları duruyordu, ilaçları ve reçetesi. Hol kapısının önüne geldiğimde botunun orada olmadığını farkettim. Mutfağa girerek sigara paketinin yerinde olup olmadığına baktım. Yoktu.

Mutfaktan çıkacakken birdenbire yere kapaklandığımda inleyerek "Siktir!" diye söylendim. Takıldığım şey o'nun Shakespeare şiir kitabıydı.

Kitabı ellerime ağlayarak üzerine sinmiş mentollü sigara kokusunu içime çektim. Geç kalmıştım.

Hemde çok geç kalmıştım.

Finale yaklaştık. Oy ve yorumlar artsın lütfen lütfen lütfen.

Liv'i bundan sonra Joanna olarak düşünebilirsiniz. multimedya: Liv ve onun boktan bir yeşile dönmüş mavi saçları. Ayrıca bunu da ben yaptım *alkış emojisi*

Görüşmek üzere. #liviçindirenmichael

4:15Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin