uyarı!!
açık anlatımlı bir kanlı cinayet yazılmıştır. kaldıramayacak olanlar lütfen okumasın.🃏
just to hear you calling out my name
watching it all go down in flameschris grey — let the world burn
gece saat üçe yaklaşıyordu. rüzgârından adım atılmayan havanın hâkimi altında kalan şehirliler bunalımı yaşarken hız düşkünü bir gencin benzin istasyonu yakınlarında yaptığı kazayla aynı geceyi paylaşıyorlardı. patlayan bir lastik sayesinde az kalsın canından olacak genç adamın umursamazca arabadan inişinin ardından pantolonunun yokladığı cepleriyle aradığı mentollü sakızını bulduğunda sanki dakikalar önce kaza geçirmemiş gibi sevinmesine yol açmıştı.
dudaklarını aralayıp hızla ağzına attığında, sakızını birkaç defa umursamazca çevirip bileğindeki kırılmış saatini kontrol etmişti han jisung. alkolün verdiği hafif çakır keyfini yaşıyorken ağrıyan başının farkına ancak varabilmişti o saniyelerde. kaportasından dumanlar çıkmaya başlayan sanat eserine dönüp baktığında bir sırıtış belirmişti dudaklarında. ağzına yayılmış ve damağında tadı kalmış alkolün rahatsız ediciliğiliğini sakızıyla gidermeye çalışırken ikisini birbirine harmanlamıştı, kendini bildi bileli ağzında kalan alkol tadından nefret ettiğinden dolayı da yüzünü ekşitmişti. bakışlarındaki baygınlığı toparlamak adına ekranı parçalanmaya yüz tutmuş telefonunu eline alıp ekran ışığını sonuna kadar açtığında kendi kendine söylenerek rehberi açmıştı. "aramadan önce bir fotoğrafını mı çekip yollasam, yoksa aradıktan sonra mı çekip atsam?" çevirdiği numaranın cevaplamasını beklerken aynı zamanda da şarjını kontrol etmek amaçlı kulağından geri çekmişti telefonu. "hasiktir ya."
"ne hasiktiri?" gelen boğuk sesle çağrının yanıtlandığını gördüğünde yüzündeki sırıtıştan ödün vermeyerek kulağına geri almıştı telefonunu. keyifliydi ve bu durumun can sıkıcılığının henüz farkında da değildi. savsak ve yavaş adımlarla biraz olsun kaza yaptığı arabanın yakınından uzaklaştığında, boğazını temizleyip dudaklarını aralamıştı. fazla sarhoş olmadığını biliyordu ancak yapacağı şey kuzenine cilve olacaksa her türlü numara çevirmeye hazırdı. "n'aber?" sesine kattığı incelikten yediği haltı aslında biraz da belli etmeye çalıştığı anlaşılıyordu, keza kuzeni jungkook bunu anlamayacak kadar aptal ve jisung'u tanımıyor değildi.
jungkook üzeri yarı çıplak bir hâlde buzlu viskisini otel odasındaki komodinin üzerine koyarken tekrar ne işler çevirdiğini öğrenmek adına jisung'a kısa ve öz bir cevap vermişti. "işim var, kısa tut konuşmayı." hemen arkasından bir kadın sesi çıktığında az çok anlayabilmişti kuzeninin acelesini jisung, sırıtmış yüz ifadesini hızla değişerek ciddileştiğinde bu konuyu aleyhine çevirmekte de üstüne olmayacağından konuşmayı istediği kadar uzatacaktı. "iyi madem. arabanı hurda ettim, gel al." adımlarını durdurup arkasını döndüğünde hâlâ dumanların çıktığını görmüştü. umursamayarak tekrar önüne döndüğünde hattın diğer ucundaki jungkook'un alıp verdiği derin nefeslerden anlamıştı ki, sakinleşmeye çalışıyordu. "gerilme bu kadar, kadınlar yine bekler." diyerek alaycı bir şekilde söylendiğinde daha da çok sinirleriyle oynadığının farkındaydı.