Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
•
Hayat kesinlikle benim için çok zordu. En azından ben kendi hayatımın zor olduğunu düşünüyordum. Henüz bebekken babası tarafından terk edilmiş, disleksiye sahip olan, resmen fakirlik içinde yüzen, doğru düzgün arkadaş edinemeyen, asosyal herifin tekiydim. Hayatım boyunca sahip olduğum her şeyin gidişini izlemiştim, bunun benim kaderim olduğunu kesinleştirmiştim artık. Ben, inanmadığım Tanrıların bile görmezden geldiği bir kuldum.
Babamın yokluğu anneme ağır geliyordu. Bunun oldukça farkındaydım. Annemin yükünü en aza indirmek için çok çalışsam da ailemizdeki baba eksikliği kendini fazla belli ediyordu. Zor duruma sıkıştığımda, aşık olduğumda, para kazanmak istediğimde bana tavsiyeler verecek bir babam yoktu. Hatta babam hakkında hiçbir şey bilmiyordum bile. Babama dair bildiğim tek şey ben henüz çok küçükken bizi terk ettiğiydi. Baba eksikliğini hissetsem de anneme belli etmemeye çalışırdım. Aşık olduğu adamın ortada bir çocuk yokmuş gibi çekip gitmesi annemi zaten yeterince yaralıyordu.
"Yeonjun geç kalacaksın! Çabuk ol biraz oğlum." Annemin bağırışıyla altıma geçirmeye çalıştığım okul pantolonumu hızlıca geçirdim ve fermuarını çektim. "Hazır sayılırım anne! Merak etme geç kalmayacağım." Ben üstümü giymeye çalışırken bir yandan da yeni okulumdaki ders programıma bakıyordum. Ders programını aklıma kazıdıktan sonra hızlıca çantamı taktım ve çıkış kapısına yöneldim. "Çıktım ben." Kapıyı kapatmadan önce içeri doğru bağırdım. "Dikkatli git." Annemden gelen cevapla kapıyı kapatıp dışarı adımladım.
•
Okul kapısının önünde gergince bekliyordum. Yeni bir okul herkeste olduğu gibi bende de büyük bir gerginlik yaratıyordu. Normal bir çocuğun yaşamadığı şartlarda yaşadığım için uyum sağlayamama düşüncesi beni ekstra geriyordu. Son bir kez derin bir nefes aldım ve okuldan içeri girdim. Sınıfımın olduğu katı bilmediğim için birine sormak zorundaydım. Çoğu kişinin gözleri benim üzerimdeyken bunu yapmak daha da gerici bir hal alıyordu. Tekrardan derin bir nefes alarak karşımdan gelen çocuğa sınıfımın yerini soracakken omzuma aldığım sert darbeyle afalladım. "Önüne baksana. Dikilmişsin ortaya direk gibi." Omzumu silkelerken bana çarpan çocuğa bakmadan cevap verdim. "Pardon? Bana çarpan sensin."
"Seni küçük ucube, kiminle konuştuğunun farkında mısın?" Sinirlenmeye başlıyordum. Kim oluyordu da bana ucube diyebiliyordu? Hızlıca kafamı kaldırdım. Cevap vermek için ağzımı aralamışken karşımdaki uzun saçlı çocuğun güzelliği nefesimi kesti. Hayatımda hiç bu kadar güzel bir erkek gördüğümü daha doğrusu hiç bu kadar güzel bir canlı gördüğümü hatırlamıyordum. Uzun kızıla çalan kahverengi saçları, yüzünün ortasına özenle yerleştirilmiş dik burnu, dolgun gül kurusu dudakları, kahverengi çekik gözleri, özenle şekillendirilmiş kaşlarıyla resmen ben buradayım diye bağırıyordu, ben buradayım sizi çirkin yaratıklar.