•
Son zil sesi duyulmuş, yanımda benimle konuşmak istediğini söyleyen Beomgyu'nun çantasını toplamısını bekliyordum. "Tamam ben hazırım, Davin de hazırsa gidebiliriz." Dediği şey kaşlarımı çatmama neden olurken kendi içimde Davin'in bizimle neden geldiğini sorgulamaya başladım. "Davin? Davin de mi bizimle gelecek?" Beomgyu beni başıyla onaylarken birkaç sıra ilerimizde hâlâ çantasını toplamakla uğraşan Davin'in yanına adımladı. Beomgyu Davin'e bir şeyler söylerken daha yeni tanıştığı Davin ve benimle ne konuşacağını merak ediyordum. Kapının önünde duran Kai'a gözüm kaydığında Kai çoktan bana bakıyordu. Eliyle 'buraya gel' işareti yapan Kai'ın yanına doğru ilerlemeye başladım. "Ne dikiliyorsun orada sırık gibi?" Omuzlarımı silktim. "Beomgyu bir şey konuşacağını söyledi, onu bekliyordum. Sonra Davin'in yanına gitti."
"Anladım. Ben de Soobin'i bekliyorum, o da gelsin konuşuruz." Anlamamazlıkla kaşlarımı çattım. "Nasıl yani? Siz de mi benimle konuşacaksınız?" Huening kafasını sallayarak beni onayladı. Kafam daha çok karışmıştı. "Ben farkında olmadan bir halt mı yaptım? Beni dövecekseniz lütfen bana acıyın." Ellerimi birbirine sürterek af diliyormuş gibi önünde hafifçe eğildim. Gülerek ellerini omuzuma koydu ve yüz hizama doğru eğildi. "Dostum çok büyük sıçtın. O boku temizlemen lazım. Yoksa seni el birliğiyle döveceğiz." Dalga geçtiği belli olan Kai'a gülerek yanıt verdim. "Merhamet edin efendim." Biz gülmeye devam ederken Soobin kapının önünde belirdi. "Gitmiyor muyuz?"
Kaşlarım hafifçe çatılırken kafamı hâlâ bir şeyler konuşan ikiliye çevirdim. "Ne konuşuyorlar hâlâ?" Kai gülerek omzuma vurdu. "Kıskanma, onun gözü senden başkasını görmez merak etme." Dediğiyle gülerken kafamı iki yana salladım. "Bunu yiyorsa onun yanında da söyle." Gözleri korkuyla açılırken ellerini teslim oluyormuş gibi iki yana açtı. "Dostum, boynumun gövdemden ayrıldığını şimdiden hissedebiliyorum. Bu çok korkunç." Huening soğuk vurmuş gibi titrerken Soobin'le birbirimize bakarak kıkırdadık.
Sonunda yanımıza gelen ikiliyle birlikte gözlerimiz onlara döndü. "Hadi gidelim. Okulun biraz aşağısında bir park var oraya gidebiliriz." Beomgyu'nun cümlesiyle elim cebimdeki telefonuma giderken annemin numarasını tuşladım. Anneme geç geleceğimi söyledikten sonra önümde yürüyen dörtlünün biraz arkasında yürümeye başladım. Parka vardığımızda yan yana olan banklara geçerek oturduk. "Benimle ne konuşacaksınız?" İçinde merak barındıran sorumu sorduğumda Beomgyu derin bir nefes aldı. "Siktir bu gerçekten çok zor." Mırıldanarak söylediği şeyi tam anlamasam da kaşlarımı çatarak ona doğru döndüm. "Zor olan şey ne? Endişelenmeye başlayacağım eğer biraz daha konuşmazsanız."
Yanımda oturan Beomgyu bana döndü ve ellerini bacağıma koydu. Gözleri gözlerime çıktığında irislerindeki gerginlik istemsizce beni de germişti. "Yeonjun," Adımı seslendikten sonra gözlerimdeki bakışları kısa süreliğine arkamda bir yerlere kaydı. Hemen ensemin üstünden gelen sıcak nefesler beni irkitse de arkamı dönmedim. "Bana niye bakmıyorsun Yeonjun? Dostunu görmezden gelmemelisin." Stresten dişlerimi sıkmaya başladım. "Hayır, hayır şimdi olmaz." Kısık sesle söylesem de yanımdaki arkadaşlarımın beni duyduğunu biliyordum. "Asıl şimdi tam sırası Yeonjun." Beomgyu'nun sözleri beni kafamdan vurulmuşa çevirirken göz bebeklerimin titreştiğini hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aesthete :Yeongyu
Fanfiction"Sen Afrodit'in oğlu... şu yeminlerle kilitlenmiş kalbimin kilitlerini kıran yegane şarkımsın."