Pekâlâ...
Hiç kimse, özellikle hemşire Harry, nöbetten çıkıp sabahın erken saatlerinde eve geldiğinde, nakliye şirketinin tüm eşyalarını bahçesine bırakıp gitmiş olduğunu beklemez, hatta bunun olabileceğini tahmin bile edemezdi.
Tiz bir hırlamayla telefonu çıkarıp nakliye firmasını aradığında kalbi öfke şiddetiyle göğsüne vuruyordu.
"Alo?"
"ALO MU?! A-LO MU?!"
"Sen kimsin?"
"BANA BAK! BU EŞYALARIN HÂLİ NE? BAHÇEDE NE ARIYOR HA?!"
"Ha, siz miydiniz? Evet, aramalarımıza cevap alamadık, biz de gelmişken bırakıverdik."
Hayretle telefonu kontrol etti, gerçekten, nöbette uyuduğu saat aralığında üç kez arandığını fark ederek hem sinir hem de utançtan kıpkırmızı oldu. Sesi kısıktı ve yoğunluktan bir daha telefonu kontrol edememişti.
"Bu... b-bu... Yani... B-bari bahçeye koymasaydınız, geri götürseydiniz."
"Bugün çok yoğunuz beyefendi, ne yapalım? Erkenden geldik, yoktunuz. Telefonunuza da bakmadınız."
"Sizi şikâyet edeceğim!" diye ciyakladı. "Birileri eşyalarımı çalabilirdi!"
"Öff, yapın şikâyetinizi, siz sorumluluğunuzu yerine getirseydiniz bu olmazdı, iyi günler!"
Telefonun yüzüne kapanmasıyla yere sertçe vurduğu ayağı eşliğinde kendini koltuğa attı, yüzünü ellerine gömdü. "Her şey... her şey düzelecek Harry. Her şey..."
Bir süre öyle kaldı, olayın şokunu ve öfkesini atlatmayı bekleyerek sakinleşmeye çalıştı. Derin bir nefesle ayağa kalkıp eşyalarına bakındığında canı epey sıkıldı. Koltukları ve bazayı verandanın merdivenlerinden çıkarmak oldukça zor olacağa benziyordu. Belki de bir komşusundan yardım almalıydı? Ah... Ne yapacaktı? Bu çok utanç vericiydi!
Orta boyutlu, ağır olmayan eşyaları taşımakla başladı. Böylece küçükleri halledip sonunda büyüklere vakit ayırabilirdi. Tam okuma ışığını da almış gidiyordu ki, bahçenin önüne park eden Louis'yi görmesiyle duraksadı, kendisiyle dalga geçebilme ihtimalinden nefret ederek öfkeyle içeriye geçti.
Lambayı bırakıp çıktığında Louis'nin hayretle bahçeye bakındığını gördü. "Bunlar da ne böyle?"
"Kör müsün? Eşyalarım işte. Hadi, durma da dalganı geç," diye söylenerek, bir diğer eşyayla içeriye geçti, tekrar geldi.
"Geçmiş olsun diyelim," dedi Louis, elindeki poşetleri göstererek. "Bugün boş günümdü, alışverişe gitmiştim. O sıra bırakmış olmalılar."
"Hıı," diye homurdandı, umursamazca.
"Neyse, en azından iyi denk geldi."
Yüzüne kondurduğu alaylı bir tebessümle, "Değil mi?" dedi Harry. "Bu sayede nakliye firması eşyalarımı dışarıya fırlattığı için sana yazdıklarımın intikamını almış oldun."
"Onu kastetmedim. Sana yardım edebileceğimi söylüyorum."
Duraksadı. Bakışlarındaki samimiyet ve bu teklif, Harry'yi elbette inandırmıştı; bu yardıma pek tabii oldukça da ihtiyacı vardı. Ancak aynı evde ve üstelik en iyi katta yaşayan biriyle samimi olmanın anlamı yoktu; en nihayetinde ona attığı pek itici mesajlar sebebiyle, bu yaptığı iyiliği ileride yüzüne vurmayacağını veya dalga geçmeyeceğini bilemezdi.
"İstemez," diye söylendi, taşıyabileceği ağırlıktaki berjer koltuğu çekiştirirken. Adamın bıkkınlıkla nefesini bıraktığını duyduğunda, neredeyse çocukça bir inatla çenesini kaldırıp çekiştirmeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where Is My Landlord? | Larry
HumorHayatını kimseye muhtaç olmadan yaşayabileceğini hem kendisine hem de babasına kanıtlamak için yeni bir ülkede yeni bir hayat kuran Harry, satın aldığı evde hiç de beklemediği bazı durumlarla karşılaşıyor ve Louis denen adamla sorunların peşine düşü...