2.Kötü Sürprizli Kaçamak

421 69 8
                                    

Sertap Erener - Farzet

-------------------

annenin âdeti bu,
taşıyabileceğinden çok
sevgiye boğar seni,

baban ortalarda yok

bir savaşsın sen
iki ülke arasındaki sınır
sivil zayiat
ikisini hem birleştiren
hem ayıran tezat

Gözlerim son yarım saattir olduğu gibi yine aynı şiirin üstünde dönüp durdu. Halbuki çok basit bir şiir gibi görünüyordu ama bazen çok basit şeylerde kendini görebilirdi insan. Milyonlarca insan milyonlarca hayat demekti ve kimin, kendini nerede veya neyde bulacağı belli olmuyordu tâbi. Mesela ben kendimi, annemin üniversiteden arkadaşının evindeki küçük balkonunda bulduğum bir şiir kitabında bulacağımı bilmiyordum.

Annemin âdetiydi cidden bu, taşıyabileceğimden fazla sevgiye beni boğmuş; benim için altından kalkamayacağım fedâkarlıklar yapmıştı hayatı boyunca. Bana olan sevgisi onu öyle hassalaştırıyordu ki, çoğu zaman beni kısıtladığının farkında bile değildi. Sorsan, her şey yalnızca benim iyiliğim içindi ama bazen de kötü şeyler yaşayıp tecrübe biriktirmesi gerekiyordu belki de insanın.

Babam desen gerçekten ortada yoktu, hem de hayatım boyunca. Bundan sonra var olacak mıydı işte asıl merak ettiğim buydu.

Bir savaş mıydım bilmiyorum ama içimde bir yerlerde bir iç savaş olduğu kesindi.

Kendime sivil zaviyat deyip annemin çabasını görmemezlikten gelmek istemiyordum ama annem ve o hiç var olmayan babamın mâlum gecesinden zarara uğrayan ben olmuştum; babasız büyümüş, annem nasıl istiyorsa öyle yaşamış ve kendimi bile tanıyamamıştım.

Ben kimdim, neydim, amacım neydi bu hayatta, davam neydi? Ne olmak istiyordum mesela, neleri yapmaktan hoşlanıyordum? Bunları şimdiye kadar çözebilecek kadar kendimi tanıyamamamın sebebi, annemin içinden çıkmama izin vermediği bir kafesin içinde büyümemden kaynaklıydı. Şimdiyse elimde o kafesten çıkmam için bir fırsat vardı ama yanlışlıkla başka bir kafese girmekten korkuyordum bu yaştan sonra. Buradaki kilit noktaysa babamdı. Her şey ona bağlıydı ve biz biraz daha ona gitmezsek düşünmekten kafayı yiyecektim.

İstanbul'un çok merak ettiğim semtlerinden birinde, soy ismimizin bile bu semtten geldiği Beyoğlu'ndaki tarihi bir binanın balkonunda oturuyordum. Güneşin yeni yeni battığı saatlerdeydik ve gökyüzü en sevdiğim görüntüsüne bürünmüştü. Hava hafif hafif estiğinden bir an ürperdim. Birbirine oldukça yakın binaların küçük balkonları beni bir an gülümsetti. Hep böyle bir mahallede, küçük bir evde yalnız yaşamanın hayalini kurmuştum.

Ben caddenin güzelliğine dalmış dışarıyı izlerken bir anda balkona çıkan annemle irkildim.

"Anneciğim seni çağırıyorum, duymuyor musun?"

Elimi kalbimin üstüne koyarken seslice nefes verdim. "Ay korkuttun beni anne. Duymadım evet, ne oldu ki?"

Beni Öp Sonra Koru BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin