Gözlerime çöken ağırlıktan kurtulup yataktan kalktım. Gözlerimi birkaç defa ovuşturup esnedim. Odanın havasızlığını gidermek adına pencereyi açtım. Etrafa bakınırken tanıdık beyaz araba dikkatimi çekti. "Dağhan!" Sinirle soluduğum da üzerim de dünden kalan kıyafetlerimle aşağıya inerken gelen kahkaha sesleri sinirimi daha da arttırdı. Gencay Bey ve Dağhan'ı salonda ki yemek masasın da koyu bir sohbete dalmış olarak bulunca biraz çekinerek biraz da utanarak yanlarına yürüdüm. Bir yandan ağzına peynir atarken bir yandan da kahkahalarla gülen Gencay Bey beni görünce yüzünde hiçbir iğrenti belirtisi olmadan eliyle yanlarına davet etti.
"Kızım, günaydın. Gel biz de seni bekliyorduk."
Bir cümle içinde hem kızım demiş hem de bana nazik davranmıştı. Şaşkın bakışlarım Dağhan' ı bulunca ciddileşti.
"Senin sabahın 7sin de burada ne işin var Dağhan?" İğneleyici bir bakış atıp Gencay Bey'e bakarak konuştu.
"Gencay Bey'in davetlisiyim güzelim."
"Aa kızım sen hala hazır değil misin? Bilirsin Dağhan cım bu kadınlar hep aynı.. Eva da hep geç kalırdı." Bana iğrenç bir gülümseme gönderip çatalıyla önünde ki büyük salam dilimini böldü. Yüzümü buruşturarak ona ilk defa karşı geldim.
"Siz erkekler de çok erkencisiniz. Ee Gencay Bey de erken gitmiş benden!" Kollarımı göğsüm de sabitleyip vereceği tepkiyi merakla ölçüm. Bir kaç saniye çatalında ki salam havada ağzı da açık da kalsa da hemen kendini toparladı ve yüz şekillerini değiştirmemeye özen göstererek bana bakmadan konuştu.
"Çiler git ve hazırlan, size çok güzel bir yer ayırttım. Bu yaşlı adamla yemek yemek zorunda değilsiniz." Bana bakmadığı halde başımı salladım ve merdivenlere yöneldim. Beni hiç gelmemişim gibi yok sayarak konuşurlarken sinirle ofladım. Benim ne işim vardı burada? Gözlerimi devirip odama girdiğim de duvar dayatılmış kocaman dolabı araladım. Kapağın açılmasıyla geri kapatılması bir oldu. Bu kadar kısa ve gösterişli kıyafetleri giymeyeceğimi konuşmamız gerek sanırım. Yatağımın yanında duran küçük bavulum dan bileğin üzerinde biten açık renk bir kot üzerine siyah yarım kol göğsü dekolte bir bluz ayağıma ise siyah hafif topuklu ayakkabı giydim. Aynanın karşısına geçtim topuz olan saçlarımı açarak balık sırtı örüp yana attım. Makyaj yapmayı pek bilmediğim için abartmadan ince eyeliner çekerek ayna karşısından çekildim. Derin bir nefes alarak merdivenlerden aşağıya inmeye başladım. Dağhan'ın evde olmadığını görünce Gencay Bey'e görünmeden evden çıkmaya karar verdim.
"Bu evde hırsız gibi mi yaşayacaksın?" Elimi uzattığım kapı kolundan geri çekerek arkamda dikilen Gencay Bey'e döndüm.
"Hayır, sadece Dağhan'ı daha fazla bekletmek istemedim Gencay Bey." Yüz şekli anlamadığım bir hale bürününce başıyla beni onayladı ve benden önce evden çıktı. Arkasından bir süre bakıp bende peşinden gittim. Dağhan beni görünce yüzüne bir gülümseme yerleştirip eğilerek yanağıma uzun çaplı öpücük kondurdu, ben huzursuzca homurdanır ken Gencay Bey yanımızda olduğunu belli ederek öksürdü.
"Kızım sana emanet Saraçlı. Ona dikkat et." Omuzuna vurarak yanımızdan ayrıldı. Dağhan 'benden asla kurtulamazsın' bakışları atarken yapmacık olduğu belli bir gülümseme gönderdim. Kapımı açarak geriye çekildi ve binmemi bekledi. Arabanın etrafında dolanıp sürücü koltuğuna geçerek gazı kökledi.
"Nereye gidiyoruz?"
"Bilmiyorum babanın arkadaşının Cafe Barıymış." Başımı sallayarak onayladım. Koltuğa iyice sokulurken çalan müziğe kendimi bıraktım. Aradan geçen 45 dakika sonucun da park ettiğimiz arabadan indik. Karşımız da duran Staylas Club yazısı bacaklarımın birbirine dolanmasına etki ederken dünkü haber aklıma geldi. Soğuk ve umursamaz tavırlı adamın adı aklımı kurcalarken Dağhanın sesiyle kendime geldim ve Staylas Club'e girdik. Kapıda duran güvenliğe anahtar ve birkaç yüz lira vererek gönderen Dağhan'ın görgüsüzlük kokan davranışlarını umursamadan yanımızda ki garsona
"Gencay Atahan" diyerek bizi masamıza götürmesini sağladım. Heryerin parlak abajurlerle donatıldığı büyük alan da küçük ve sevimli bir çok masa vardı. Kahve ve krem tonlarında ki duvarlara renkli tablolar asılmıştı. Gözlerim şuan kapalı olan bar tarafına gidip gelirken o'nu görme şansı kaplamıştı bedenimi. Dağhan masaya oturmuş çoktan başlamıştı bile. Ben de görmemiş tavırlarımı yan sandalyeme koyarak karşısına oturdum.
Arada birbirimize laf sokmamız haricin de pek konuşmamıştık. Ayağa kalktığım da,
"Nereye?" Diye sordu.
"Lavaboya gidip gelicem." Başıyla onaylayınca nerede olduğunu bilmediğim lavaboyu bilinçli bir şekilde bar kısmın da dolanarak aradım! Yanıp sönen led ışıkları bana lavabonun yerini gösterince dünkü adamın burada olmadığına kanaat getirip lavaboya hızlı adımlarla ilerledim. Başım yere eğik olduğu için karşım da kini görmeden çarpınca birkaç adım geriledim. Kim olduğuna bakmak için başımı kaldırmam daha da gerilememe sebep olmuştu.
"Siz, siz dün televizyonda ki.. şey ben özür dilerim sizi görmedim." Kekelemem haricinde iyi giden konuşmam yüzünü çevirip bana çarpıp gitmesiyle son buldu. Egoist!
Lavaboya ilerleyip kapıyı açtığım da uzun süredir tuttuğum nefesimi dışarıya verdim. İlk önce aynada kendime bakarak yüzümde veya dişim de birşey olup olmadığını kontrol ettim. Yoktu. Yüzüme hafifçe soğuk suyu çarparak kendime geldim. Hem yaşça büyük dü hem de ilgisini çekemeyeceğim ilahi bir güzelliği vardı. Yüzümü buruşturup hızlı adımlarla bar bölümünden çıktım. Dağhan'ı ayağa kaldıran az önceki adam olduğunu fark edince istemsizce geriledim. Adam ilk önce güldü ve sonra da Dağhan'ın suratına sert bir yumruk attı. Ben çığlığı basınca adam bana döndü ve öldürücü bir bakış attı. Korkarak yanlarına gittiğim de Dağhan yere serilmişdi. Beni fark edince
"Çiler çabuk arabaya git!" Diye hönkürdü! Başımla onaylayıp hızlıca Adamın yanından geçerken demir gibi bir bilek kesti hızımı. Tedirgince Adama baktığım da elini biraz gevşeterek koyu kahve gözlerini bana sabitledi.
"Ne olduğunu hiç mi merak etmiyorsun ufaklık?" Bana alay dolu bakışlar atarken Dağhan huzursuzca homurdandı.
"Hiçbir şeyden haberi yok, onu rahat bırak Alaz." Sakin ve tedbirli söylediği sözler Alaz'ı daha da memnun etmişe benziyordu. Zor da olsa gözlerimi Alaz dan alarak hala yerde yatan Dağhan'a çevirdim. Yine ne haltlar karıştırdın sen?
"Neden sevgiline sormuyorsun, anlatsın sana nasıl orospu çocuğu olunurmuş!" Tiksinerek söylediği sözler bana mı yoksa Dağhan'a karşımı olduğunu öğrenmek adına uzun süre sessiz kaldım ve izledim. Alaz Dağhan'a dönerek,
"Anlatsana lan piç!" Diyerek soluduğun da yüzünde ki umursamaz tavır ortadan kaybolup yerini sinir ve öfkeye bırakmıştı. Bu öfkesi beni korkutsa da bileğimi çevreleyen demir gibi eli kaçmama engeldi. Kendi araların da geçen olayı bana yansıtmaları sinirlerime dokunduğu halde Alaz'ın karşısın da sesim çıkmıyordu. Kelimeleri toparlayamıyordum. Dağhan ya korku yada çaresizlik den dolayı yerden hala kalkamamıştı.
"Anlatmıyor musun?" Korkunç bir gülüşü ince ve şekilli dudaklarına yerleştirip alayla bana sabitledi koyu kahvenin en güzel tonu gözlerini. "Benim daha iyi bir fikrim var."
Dudaklarını yavaş ve acı verici şekilde ıslattı. Ben dudaklarım aralı bir şekilde Alaz'a gözlerimi sabitlemiştim. Dağhan kendi kendine konuşurken, Alaz çoktan dudaklarını benim dudaklarımın üzerine örtmüştü. Dudaklarımı yumuşakca emerken inlememle kendime geldim. Ben şuan ilk öpücüğümü bir piç uğruna feda mı etmiştim? Bileğimi gevşettiği için ondan kurtulmam çok zor olmamıştı. Kurtardığım elimi Alaz'ın göğsüne yaslayıp onu kendimden uzaklaştırdı. Kendimi birkaç adım geriye alarak güvencemi sağladım.
Koyu kahve gözlerine maruz kalan ben yanaklarımın kızarması sinirli halimi her ne kadar sevimliye dönüştürse de attığım tokatla herkesin gözünü üstüme çekebilmiştim!
Bir bölüm sonu daha :) öncelikle lütfen yorum ve votelarinizi eksik etmeyin hikaye nasıl gidiyor merak ediyorum :) Yıldıza basın lütfen :d +10 beğeni +15 yorum da Bölüm 3 gelicektir..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alaz
ChickLitBir eliyle çenesini kavrarken diğer eli masadan destek alıyordu. Attığım tokat ne sertti ne de onu geriletecek kadar ağır. Sadece beklemediği anda ummadığı kişiden gelmişti anlaşılan. Havada kalan elimi ağır çekimde indirdikten sonra dudaklarımı yap...