4. bölüm

1.1K 68 14
                                    

(oy ve yorum atmayı unutmayın keyifli okumalar)

Barış'la olan telefon konuşmamı sonlandırdıktan sonra endişeli bir şekilde olduğum yerde dönüp durdum.

Birileri görse beni deli zannedebilirdi bu yüzden tekrar banka oturmuştum. Buse'yi arayıp sorular sormak gelse de içimden kendime engel oldum.

Bugün gördüğüm araba Berkan'a mı aitti yani şimdi? Buse ve Berkan nereden bu kadar yakındı?

Aklımda binbir çeşit soru vardı. Üstelik bu durumu bana açıklamayan arkadaşım Buse'ye kırgınlığım iyice artıyordu.

Telefonum olduğu yerde titreşim hareketi yaptığında hemen elime alıp arayan kişinin Barış olduğunu gördüm.

"Alo Cansu senin arkadaşım dediğin kişi Buse mi?"

"E-evet o ne oldu?"

"Neden birlikte değilsiniz? Ben şu an onun evinin önündeyim."

"Ha uzun hikaye sen aşağı parka gel konuşalım."

"Peki, geliyorum."

Daha ilk günden bu kadar yakın olmamız can sıkıcıydı. İnsanlara çok çabuk güvendiğimin kanıtıysa işte buydu.

Birkaç dakika sonra Barış yanıma gelmişti. "Burası çok karanlık aydınlık bir yere mi gitsek?"

"Ne oldu korktun mu?"

"Hayır korkmadım yüzünü net göremiyorum."

"Sokak lambaları var gel şöyle yürüyelim." Teklifimi başıyla onayladığında yavaş bir şekilde yürümeye başladık. İlk sohbeti kim acaba kim başlatacak derken, "Buse'yle bir sorun mu var?"

"Yani sayılır."

"İyi peki anlat dinliyorum." Olayları birer birer anlattıktan sonra Barış'ın beni anladığını hissetmiştim.

"Her dostlukta böyle şeyler olur. Fakat Buse'nin yaptığı affedilmez gibi durmuyor. Sorunun Buse olduğuna emin misin? Belki başka bir şeye canın sıkılmıştır ha?"

Evet bu olabilirdi. "Aslında Rize'de yaşadığım sorunlar, ailevi meseleler, yoğun iş hayatı derken kendime zaman ayıramadım. Tatil yaparız güzel vakit geçiririz diye düşünerek Buse'nin yanına gelmiştim."

"Yine yapabilirsiniz. Berkan'la ben sizi barıştıracağız."

"Sahi Berkan'la Buse ne alaka?"

"Nasıl ne alaka?" Anlamayarak yüzüme bakıyordu.

"Ben onları bugün öğrendim güya yakın dostum ama bilmiyordum aralarında bir şeyler olduğunu."

"Anladım. Buse, Berkan'ın menajerinin ekibinden bir yemekte tanışmışlar."

"Vay be güzel tanışma."

"Buse'den dinleseydin daha iyi tepkiler verebilirdin."

"Arkadaşımın mutluluğu benim mutluluğum Barış zaten."

-

"Ben karamelli alacağım. Sen?"

"İstemiyorum."

"Hadi ama, Barış."

Oflayarak önüme döndüm ve ısrar etmeyi kestim. Sahile gelişimizin
ellinci dakikasında, kaldırıma ufak bir stant kurmuş dondurmacıyı fark
etmemle soluğu hemen orada almam bir olmuştu.

Adam, kase dondurmamı elime verdiğinde, kocaman gülümseyerek teşekkür ettim ve yeniden Barış'a döndüm.

Telefonuyla ilgilendiğini gördüğümde somurtarak dibine girdim.

Geldiğimi görünce bana bir bakış attı, ardından telefonunu kilitleyerek cebine koydu.

Adımlarımı sahile çevirmiştim ki, "Gitsek mi yağmur yağacak gibi?"

Başımı kaldırıp da gökyüzüne baktığımda, evden çıkarkenki havadan eser kalmadığını gördüm.

"İşin falan mı çıktı?" diye sordum istemsizce. Zaten telefonuyla uğraşıyordu dakikalardır.

"Hayır." dedi. O zaman gitmek mi istiyordu? Umurumda değildi.

Peşimden buraya kadar geldiğine göre, biraz daha bana katlanacaktı. Başımı hızla yana salladım ve "Sorun yok o zaman." diye mırıldandım. "Sahile oturabiliriz."

Dakikalar sonra kendimi ılık kumların üzerine attığımda, gözlerimi yumarak kollarımı iki yana açtım. Onun, yanıma kurulan bedeninin varlığını yanımda hissedebiliyordum.

"Dürüst ol, işin falan mı var?" diye sordum bir kez daha.

Dondurmamdan bir kaşık aldım. "Gidebilirsin yani. Sıkıntı yok."

"İşim yok, Cansu." dedi. "Seni yalnız bırakmam."

İçime yayılan sıcaklık anbean artarken, "Dondurma inanılmaz güzel." Diye mırıldandım konuyu değiştirmek adına.

Ardından kaşığı bir kez daha daldırdım ve bu sefer biraz fazla alıp, hiç düşünmeden Barış'a uzattım.

Gözümdeki kararlı ifadeyi gördüğü gibi
ağzını hafifçe araladı, dondurmayı yedirmeme izin verdi. Kaşığı geri
çekerken aynı zamanda, "Nasıl?" diye sormuştum.

"İdare eder."

"Zevksizsin." dedim yüzümü buruşturarak. Ardından bir kaşık da kendim aldım. "Bu dondurmaya nasıl idare eder diyebilirsin?"

"Sen hep moralin bozukken kendini tatlıya mı vurarsın?" Sorduğu soru karşısında biraz afalladım.

"Galiba evet. Ne oldu?"

"Hiç öyle sormak istedim."

"Tamam." dedim ve başka bir şey daha söylemek için ağzımı araladım ancak tam o sıra, burnumun ucuna düşen yağmur damlasıyla birlikte hafifçe irkilmiştim.

Yalnızca otuz saniye içinde, ufak bir damlayla çilemeye başlayan yağmur, bir sağanağa dönüşmüştü.

"Siktir." dedi Barış. Oturduğu yerden ayaklandığı gibi bana uzandı,
ellerimi tutarak kaldırdı. "Biliyordum amına koyayım ya."

Ona ayak uydurarak tıpış tıpış koştum ancak bu kadar sorun etmesini
anlamamıştım, çünkü yağmur severdim.

Saniyeler içinde tıkır tıkır
işleyen kalabalık caddeye daldık.

Akan trafik, sağanakla birlikte iyice
çekilmez bir noktadayken, Barış'tan bir küfür daha yükseldi. "Siktiğimin yerinde taksi de olmaz şimdi."

Ona döndüm ve elini hafifçe çekiştirip, "Boş ver ya, gel ıslanalım. Ev iki sokak yukarıda zaten."

"Tamam." diye mırıldandı kulağıma doğru.

Gök gürlemesinin ardından yağmur
aniden hızını arttırırken, beni kendisiyle birlikte karşıdan karşıya geçirmesine izin verdim.

İstemsizce sllerimizi ayırdım ve kollarımı iki yana açarak, olduğum noktada
dönmeye başladım.

Arkamdan, "Sırılsıklam oldun." dediğini duyduğumda, kısık gözlerimle birlikte ona döndüm.

Ama gülümseyerek beni izlemesini beklemiyordum.

Buse'nin evinin önüne kendimizi nasıl atmıştık, hiç hatırlamıyordum.

"Çabuk eve geç."

"Sen?"

"Berkan caddede beni bekliyor. Ve bu boktan hâlimle arabamın deri koltuklarına oturacak olmamın tek sebebi sensin." Dediğinde dalga geçtiğini biliyordum ve bu daha da gülmeme sebep olmuştu.

"Peki, iyi geceler Barış."

"Hoşçakal." Dedikten sonra arkasından bir süre baktım. Bana bu geceyi armağan ettiğin için sana sonsuz teşekkürler Barış Alper.

•••

bölüm çok güzeldi aşırı içime sindi
sizce nasıldı?
oy ve yorumlarınızı bekliyorum 🫶🏻

aşk sakızı | barış alper yılmaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin