bir mesaj

22 3 1
                                    

Beyaz, beyaz, beyaz, beyaz...

Mace; her zamanki gibi yatağında sırt üstü uzanmış, kollarını ensesinin arkasında birleştirmişti. Dakikalardır kıpırdamadan yukarıya bakıyordu. Sabahın erken saatleriydi. Kuş sesleri odanın diğer ucundaki açık pencereden içeriye giriyordu. Güneş de perdelerin fırsat verdiği her aralıktan içeri sızıyor, hafifçe esen rüzgarın sağa sola sallandırdığı ağaçların gölgesini boş duvara yansıtıyordu.

Mace gözlerini yumdu. Sakinliği yine üzerindeydi. Kısa olmayan fakat uzun da denilemeyecek, açık kahverengi saçları ortadan ayrılmış ve alnına perçem perçem dökülmeden hemen önce kıvrılmıştı. Yatağının hemen yanındaki komodinde ufak bir süt paketi duruyordu. Odası oldukça sadeydi. Yatağı, komodini, gardırobu ve herhangi bir süslemeden uzak beyaz, huş ağacından yapılmış çalışma masası dışında hiçbir eşyası yoktu. Kitapları, çalışma masasına bitişik olan dolabının içindeydi. Gardırop; çalışma masasıyla set halindeydi ve aynı materyallerden yapılmıştı. Gardırobun içi ise genellikle çizgili tişörtler ve açık renkli kıyafetlerle doluydu.

Mace'in odası, onun yaşam tarzını da yansıtan bir sembol görevi görüyordu. Hayatını, olabildiğince az karmaşa ve olabildiğince az insan düşüncesi üzerinde inşaa etmişti. İçine kapanık ve soğukkanlı yapısı gereği etkileşimlerden hoşlanmıyordu.

Gözlerini açtı ve doğruldu. Zaman geçmiyordu ve uykusu da yoktu. Gerindi ve komodindeki süt paketine uzandı. Pipeti kutuya sokup bir yudum içecekken telefonuna gelen bildirimle duraksadı. Telefonunu uçak moduna almayı unutmuştu. Hâlen bir telefonu olmasına alışamamıştı. 20 yaşındaydı fakat bir hafta öncesine kadar telefon kullanmamıştı. Teknolojik iletişim araçlarını çoğunlukla tercih etmiyordu ve şimdi de sadece ailesi aradığında iyi olduğunu söyleyebilmek için, bir nevi zorla, bir telefon sahibi olmuştu.

Bildirimin ne olduğunu merak etmemişti, zaten telefon çalışma masasının üzerindeydi ve yatağından kalkmak da istemiyordu. Pipeti tekrardan dudaklarına götürerek sütünü içerken yatağının hemen kenarındaki pencereden dışarıyı izledi.

Gözlerini ağır ağır açıp kapatıyor, yoldan geçen arabalara ve insanlara bakıyordu. Hayatın ne olduğunu anlamıyordu ve dünyada sadece zaman geçirmek için bulunuyormuş gibi hissediyordu. Araçlar birbiri ardına hareket ediyor, arada sırada çıkardıkları korna sesleri ve sabırsız homurtuları henüz uyanmayanları da uyanmaları için adeta zorluyordu.

Akan trafikte onu yoran bir şeyler vardı: her şey onun düşünceleri gibiydi. Düşünceleri de tıpkı trafik gibi hızla akıyordu. Kafasının içi, hiçbir zaman boş kalmayan bir anayol kadar meşguldü. Mace düşünüyordu ve düşünmesi gerekenden çok daha fazlasını düşünüyordu. Tam gözleri dışarıya dalmıştı ki bir bildirim sesi daha duydu.

Bu sefer, bitirmek üzere olduğu sütünü komodine geri koydu ve çalışma masasına doğru yürüdü. Telefonu eline aldı ve kilit ekranından bildirime göz gezdirdi. İki adet kısa mesaj gelmişti. Telefonu açıp mesaj uygulamasına girdi. Mesajı atan numara kayıtlı değildi. Telefon numarası sadece çekirdek ailesinde vardı ve mesajı atan kişinin kaydetmeyi unuttuğu bir aile üyesi olduğunu düşündü.

Gelen mesaja tıkladı ve kısa fakat altında rahatsız edici bir sinsilik yatan iki mesaja baktı.

"Kapıyı aç.
Sana bir hediye bıraktım."

Tuhaftı çünkü ailesi dün tatile çıkmıştı ve Mace evde kalmayı tercih etmişti. En az bir ay boyunca evde yalnız kalacaktı ve bu kapıya bir şey bırakabilecek kimsesi olmadığı anlamına geliyordu. Rahatsızlık duydu fakat bunun okulda insanlar konuşurken duyduğu eşek şakalarından biri olduğunu ve rastgele bir numara tuşlanırken kendisine denk gelindiğini varsaydı.

Mathilda ve MaceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin