Geldiği krallığın güzelliğiyle şaşkına dönmüştü genç oğlan. Sarayın geniş bahçesi renk renk çiçekler ile donatılmıș ve çiçeklerin kokuları ile mükemmel bir ahenk oluşturmuştu.
Bir adım arkasında yürüdüğü Kral, Kraliçe ve Prens ile birlikte kendinden emin adımlarla ilerliyordu önündeki saraya doğru.
Önüne geldikleri saray kapısı onlar için açılırken kapının ardından onlara gülümseyen Lee ailesini görebiliyordu Jisung. Birbirlerinden pek haz etmeselerde davet ettikleri aileyi hoş karşılamak önemliydi onlar için. Ayrıca bugün küçük oğulları Felix'in günüydü. Bir tatsızlık istemiyorlardı.
İçeri girdiklerinde karşı karşıya kaldıkları aileyle alfalar karşılıklı şekilde saygıyla eğilmişler, omegalar zarif bir reverans ile taçlandırmıștı bu dururmu.
Jisung ise kafası hafif eğik kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordu. O da zarif bir reverans yapmıştı bir adım geriden. Çok göze batmamayı umuyordu yalnızca. Ancak karşısında kendisi görmese bile bakışları üzerine kilitlenen delta ile umduğunun olmayacağı açıktı.
Delta kaşları çatık, düşünceli bir ifadeyle omegaya bakarken Kral Lee'nin konuşmasıyla bakışları karsısındaki omegadan ayrıldı.
"Sizi burada görmek ne büyük şeref." dedi gülümseyerek Kral Lee.
"O şeref bize ait." diye karşılık verdi Kral Seo.
Kral Lee eliyle bir yönü gösterirken "Bu taraftan." demiş ve kral Seo ile ilerlemeye başlamıştı. Kraliçeler ise yan yana birșeyler konuşarak ilerlerliyorlardı. Arkalarında kalan gençler ise sessizlik içinde yavaş yavaş takip ediyorlardı onları. Ancak sessizlik Prens Changbin'in sesiyle bölündü.
"Harika görünüyorsunuz Prensim." deyip gülümsedi Prens Changbin. Aldığı iltifat ile zaten yüzünde olan gülümsemesi daha da genişledi Felix'in. Farkındaydı zaten, ancak iltifat almaya bayılırdı. "Teşekkür ederim majesteleri. Sizinde benden eksik kalır yanınız yok." dedi ve önüne döndü genç omega.
Arkalarından bu konuşmaya tanıklık eden Prens Minho ve Jisung ise sessiz bir şekilde balonun olduğu davet alanına ilerliyorlardı.
Yüzünü burușturdu aniden Jisung. Deminden beri içinde oluşan bu tarifsiz histen hoşlanmamıștı. Kurdu sanki içinde oradan oraya koşturuyor, tepiniyordu. Ne olduğuna anlam verememeside onu daha huzursuz hissettiriyordu. Yanında ona dikkatle bakan prens ise huzursuzluğunu iki katına çıkarıyordu.
Neyseki sonunda davet alanına varmışlardı. İçeriye kısa bir göz gezdirdi Jisung. Gördüğü kişiler ile en son onların katıldığını anladı. Seo ailesinin yerleştiği kısıma gitti ve onların yanında durdu. Kral Lee ile sohbetine devam eden Kral Seo ve onlar ile aynı durumda olan Kraliçeler gibi Prens Felix ve Changbin'de sohbet ediyordu. Yani sadece dikilen yalnızca kendisi ve Minhoydu.
Kısa bir süre sonra kral ve kraliçe Lee Seo ailesinin yanından diğer misafirler ile ilgileneceklerini söyleyip ayrılmışlardı. Ancak Prens Felix ve Minho hala onların yanında sohbet ediyordu. Kral ve Kraliçe Seo ile Felix'in sohbetine kısa süre sonra Changbin'de dahil olmuştu. Diğer ikili ise hala sessizlik içinde bekliyordu. Prens Minho tam ağzını açmıştı ki Changbin'in sesini duyması ile geri kapattı.
"Jisung rica etsem bana kırmızı şarap getirebilir misin?" diyen prensin sesini duyan Jisung etrafa hızlıca bir bakış attı. Etrafta saray görevlilerinin olmasına rağmen Changbin'in şarabını ondan istemesi ile kaşları çatılacak gibi olsada hemen kendine engel oldu. "Hemen majesteleri." dedi düz ve saygılı bir ifadeyle.
Rastgele bir görevliyi durdurup prens için bir kırmızı şarap rica etmiş ve onun gelmesini beklemesi gerekmişti biraz. Kısa sürede elinde olan bir kadeh kırmızı şarap ile Prense doğru ilerlemeye başladı Jisung. Ancak aniden önüne çıkan Minho çok beklenmedikti. Kendini son anda durduran omega karşısına aniden çıkan deltaynın üzerine elinin sallanması dolayısıyla kırmızı şarabı dökmüş ve salonda kısa bir sessizliğe sebep olmuştu.
Kendi refleksle kapattığı gözlerini açmış ve karşısında ona keskin gözlerle bakan deltanın gözlerine çıkarmıştı. Salonun sessizliğinden kaynaklı mıdır bilinmez, karşısındaki deltanın derin nefes aldığını duydu. O an öldürüleceğini bile düşünmüştü ancak deltanın "Takip et beni." diyeceğini asla düşünmemiști. O adeta donmuş kalmışken önünde aniden hareketlenen delta ile kendine gelmiş, peşinden onu takip etmeye başlamıştı.
Arkalarından önemli birșey olmadığını, baloya kaldıkları yerden devam edilmesi gerektiğini söyleyen Kraliçe Lee'nin sesini duyabiliyordu. Takip ettiği deltayı kaybetmemeye özen göstererek geçtiği yerlerede olabildiğince bakmaya çalışıyordu. Delta ona zarar vermeye kalkarsa ve bir umut elinden kaçmayı başarırsa nereden çıkacağını bilmesi gerekirdi sonuçta.
Çok geçmeden sarayın üst katlarında bir odanın önüne geldiklerinde omega icten içe geriliyor ancak dışarıya bunu asla yansıtamıyordu. Hoş böylesi ona göre daha iyiydi. Karşısındakinin kim olduğu önemli değildi. Deltada olsa kendini korkmuş veya aciz göstermekten hoşlanmadı omega.
Delta odaya girdiğinde Jisung girmemişti, onay bekliyordu girmek için. Delta içeriye girip birkaç adım atmıştı ki omeganın odaya girmediğini farketti "Davetiye mi vermem gerekiyor içeri gelmen için?" diye homurdandı. Cevap vermeye tenezzül etmeden başı hafif eğilmiş bir biçimde içeri girdi omega. Kendini açıklayıp derhal gitmek istiyordu buradan.
Tam başını kaldırmış kendini açıklamak için müsaade isteyecekti ki üzerini çıkarmış ve kendi için hazırlanmış yedek kıyafeti giyinmeye hazırlanan Prensi gördüğü gibi başını geri indirdi. Hayır tabiiki utanmıyordu, yıllarca bir başka Prensle oldukça yakından ilgilenmişti zaten. Yanlış anlaşılmamak ve yüzünün halinin belli olmaması içindi bu kez başını eğmesi.
Evet kurdu sebebini bilmediği bir şekilde içinde Prensle yan yana geldiklerinden beri çıldırmış gibiydi. İçindeki bu tarifi zor olan hisle ne yapacağını şaşırmıştı omega. Özellikle karşısında deltayı yarı çıplak görmesinin üzerinden geçen şu bir dakikalık zaman diliminde adeta çılgına dönmüş, içinde tepiniyor gibiydi. Kafasını yavaş bir şekilde kaldırdı bu sefer. Üzerini giyinmiş olan deltayı dikkatle inceledi nedensizce.
Üst gövdesinde lacivert ve beyaz renginin ağırlıklı olduğu, altın rengi düğmelerin bulunduğu, düğmeler olmasına rağmen bir kravat ile çok hoş bir hava katılmış, altında ise beyaz kumaş pantolonun kullanıldığı harika bir takımdı bu.
Çok değil yalnızca birkaç saniye süzdü karşısındaki adamı. Açıkçası oldukça hoş görünüyordu. En sonunda kafasını tamamen kaldırmış ve zaten kendisine pür dikkat bakan delta ile göz göze gelmiş ve konuşmaya yani kendisini açıklamaya başlamıştı.
"Kusura bakmayın majesteleri, aptalca bir his yüzünden oldu." dedi Jisung. Aslında karşısındaki adamın önüne aniden çıkmasıyla olmuştu ama bunu ona söyleyip kendi ölümünü hazırlamak istemedi.
Karşısında ise kıyafetinin kravatını düzeltmeye başlayan adamdan bir cevap beklerken aradığı cevap çokta gecikmedi.
"Ruh eşim olman aptalca değil. Şu kravatı bağlayayım herșeyi açıklayacağım güzelim." derken hala kravatı ile uğraşıyor ve karşısında ki çocuğun yüz ifadesini göremiyordu.
Merak edenler için Jisug'ın surat ifadesini tanımayacak olursak dudakları hafif aralanmış, kaşları çatılmıș ve yüzündeki şaşkınlıkla fazlaca tatlı ama bir o kadar da komik görünüyordu. Karşısındaki gençten cevap gelmeyince meraklanıp kafasını kaldıran delta gördüğü yüz ifadesiyle ufak bir kahkaha atmış ancak çocuğun ona hala aynı şekilde baktığını gördüğünde kapatmıştı ağzını.
Jisung ise sadece şaşkınlıkla "Ne?" diyebilmiş ve karşısındaki adamdan açıklama beklemeye başlamıştı, hemde büyük bir merakla. Bir yandansa içinde hala tepinen kurdunu görmezden gelmeye çalışıyordu.
★★★
Selamlarr💓
Tam olarak 1000 kelimelik bir bölüm oldu ki benim için oldukça iyi bir sayı bu. Umarım daha yüksek sayılarda görebiliriz🙌🏿
Neyse neyse bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim acaba???
Umarım beğenmişsinizdir. Güzel günler dilerimm🤍(veya günün hangi vaktindeyseniz)
Baybau👾
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iwmfly, Minsung
FanfictionSeo krallığında asla kraliçeden uzakta kalmayan hizmetkar Han Jisung, bir gün gittiği debutante balosunda yaptığı hata sonucu ruh eşini bulur. @naragasyung 'un povundan esinlenerek yazılmıştır. ★omegaverse I was made for lovin' you.