[Bölüm üç : Celladıma gülümserken.]İlkin's pov
Parmak uçlarımda, sessiz adımlarla ince bir ipte ilerliyordum sakince. Kırmızı şehvet ipinin üstünde, nefes dahi almadan, aşağı bakmadan ilerlemek mi zor olandı yoksa, ellerimin dolaştığı her bir uzuvun cayır cayır yanması mı daha zordu çözemedim zihnimde birkaç saniye. Ellerimin altındaki cüsseli bedeni sıcacıktı, dudaklarımı dudaklarına ufacık bastırdığım ilk 7 saniye tepki vermemişti, o an içimde kopan fırtınalardan, kuruyan çiçeklerimden de bir haberdi. Ardından elleri yüzümü kavrayıp beni kendine daha çok çektiğinde, o ipten çoktan düşmüştüm aslında, kendimi kandırıyordum yalnızca.
Elleri usulca bel oyuntumda geziniyor, dili sıcak ağzımın içinde geziniyor, ara ara üst veyahutta alt dudağımı ısırıp benden çok hafif bir inilti kazanıyor ve dudaklarının kenarı kıvrılıyordu tepkimden dolayı. Nefeslerimiz ciğerlerimize yetmediği vakit, dudaklarımdan ayrılıp alnını alnıma yaslayıp, gözlerini kapatmış vaziyette soluklanıyordu fakat elleri asla bedenimi bırakmıyordu, tam da istediğim gibi.
Derin bir nefes aldı, sağ eli boynumun arkasında, sol elinin sıcak parmakları bel gamzemde usulca gezinirken gözlerini açmadı, benim yalnızca onu izlediğimden bir haber.
"İlkinim."
Sızlanırcasına ismim döküldü dudaklarından, cevap verecek mecali bulamadım kendimde, ben de kapattım gözlerimi. Zihnimin içindeki uçsuz bucaksız o masmavi gökyüzünde süzüldüm, çok defa uçurumlardan düştüm, yaşadıklarımız film şeridi gibi zihnimden bir bir geçerken kor alevlerde cayır cayır yandı her bir uzvum.
"Hm."
Bir kıkırtı döküldü dudaklarından, gözlerini açıp uzaklaştı benden, yüzümü izledi bir süre, gözleri öyle derin öyle alevdi ki, baskınlığının altında ezildim bir süre. Sesim çıkmadı, kollarından tutundum yalnızca. Bacaklarım öyle titriyordu ki, olduğum yerde kaskatı kesilmiş hissediyordum. Aralık camından içeri süzülen ılık rüzgar her bir noktamı ürpertirken, vücudum alev alevdi aksine. Gözlerimi karartıyordu bakışları, beni kendimi tanıyamayacağım halde uçurumlara itiyordu her saniye.
"Öyle güzelsin ki, aydan arı sudan durusun İlkin."
Dudaklarım kıvrıldı fevrice. Kavruldum dokunurken yaktığı parmaklarının altında, sızlanırcasına bir nida döküldü dudaklarım arasından. Teni tenime sinsin istedim, dudaklarımdan ayrılmasın istedim yalnızca.
"Barış."
Ufak gülümsemesi bana bakarken yüzünde asılı kalıyordu fark ettiğimce. Zihnimin uçsuz bucaksız yalnız zindanından beni hasbelkader nasıl da taşımıştı gökyüzüne, bilemedim. Yalnızca elleri altında kavruldum. Zira safece beni sevsin istedim.
"Güzelim."
Kolları bir anda ani bir hareketle koltuk altlarımdan tutup kucağına çekmişti beni, saniyeler içinde nasıl oldu anlamadım fakat hoşuma gitmişti. Dudakları tekrardan hırçın ve hoyratca dudaklarıma kapandığında uzun tırnaklarım ensesini buldu. Sıcak dili ağzımın içinde dolanırken, benim titreyen ellerim saçlarını anın etkisiyle ufak ufak sakince çekiştirirken, sol eli belimden aşağı kalçalarıma doğru indi usulca. Onun da sağ eli ensemde dolanırken, beni kendine olabilirmiş gibi daha da çekerken hoyratça öpüyordu dudaklarımı. Sıcak ağzının içinde eriyordum saniye saniye. Islak sesler kulağıma dolduğunda daha da çekiştiriyordum saçların. Fevrice alt dudağımı ısırdığında bir inilti koptu dudaklarımdan. Ayrılmadık fakat kıvrılan dudaklarını hissettim. Bu defa uzun tırnaklarım ensesinden aşağı, sırtını buldu usulca. Beni kendine her bastırdığında daha da çiziyordu tırnaklarım sırtını. Gözlerim kararıyor, her saniye daha da kendimden geçtiğimi hissediyordum. Bu içtiğim içkinin veya içtiğim ilaçların zihnime bir oyunu değildi, ben sabaha karşı saat 4 buçukta bir arabanın içinde, bedeni altına kavrulmak istediğim adamın kucağında kendimden geçmişçesine öpüşüyordum.
Sertçe ve sesli bir biçimde benden ayrıldığında ikimiz de hoyrat bir nefesi çektik tıkanan ciğerlerimizin en kuytularına.
"Durmalıyız güzelim."
İstemiyordu, sesinin her tonundan okunuyordu fakat durmalıydık. Yoksa ellerimde tuttuğum son sabır ve akıl kırıntıları da terk edecekti bedenimi. Ben tıpkı bir cambazcasına ince adımlarla yürüdüğüm o şehvet ipinden düşmüş, aşk çarmıhına gerilmiştim.
Dudakları dudaklarımın üstünde soluklandı, alnını alnıma yaslayıp gözlerini yumduğunda, sağ eli belimde geziniyordu sakince. Benim ellerim de ensesine çıktığında yavaşça çekiştirirken acıttığımı düşündüğüm yerleri sevdim usul usul. Gözlerimi araladığımda bir kıkırtı koyverildi dudaklarımdan.
Tüm kırmızı rujum çehresinin her tarafına dağılmıştı. Bayık gözleri tekrar benim gözlerime takıldığında, bal rengi dideleri adımı sayıklıyordu adeta hala. Kucağında biraz daha geriye kayıp ufak bir iniltisini işitip, göğsüne kafamı tamamen koyduğumda, işaret parmağım ile suratının belirli noktalarını okşayıp her bir zerresini zihnime kazıyordum saniye saniye. Parmağım yerinden kalkmadan tüm suratında gezinip, yavaşça yüzünden çenesine, çenesinden aşağı usulca boynuna, ardından da yavaşça sol göğsünü bulduğunda durdu hareketlerim. Bakışları, parmağımın her hareketini ve aşağıdan ona bakan gözlerimi saniye saniye takip ederken en son durduğum noktada o da durdu.
Dudağımda kalmış olmasını umduğum kırmızı rujum ile sol göğsüne bir öpücük bıraktım, kırmızı ojelerim kavruk teninin üstünde dans ederken, rüzgar aralık camdan saçlarımı hafifçe uçuştururken, bayık gözleri gözlerimden ayrılmıyordu.
"Burası."
Dedim ses tonumu ayarlar vaziyette, sert fakat içinin gideceğini umduğum bir biçimde.
"Burası bana ait?"
Dudaklarının arasından bir kıkırtı döküldü sessiz ortama. Elleri iki bileğimi birden hızla kavrayıp kafamın üstünde birleştirip sabitlediğinde ve tüm hareketlerimi kestiğinde, açıkta kalan boynuma yol aldı dudakları. Islak ve sesli birkaç ufak öpücük bıraktı olabilirmiş gibi daha da tahrik eder vaziyette, ben kucağında daha da ona sığınırken.
"İlkinim."
Sesi yalvarır gibiydi, bir çocuk gibi sızlanıyordu adeta vücudumun altında.
"Senin her zerren beni çağırıyor güzelim, bana can atıyor, baksana kalp atışlarına, elimin altındaki nabzına bak İlkin."
Ses tonu öyle ısıtmıştı ki tüm kan akışımı, kuruyan dudaklarımı yaladım, gözleri gözlerimden ayrılıp dudağıma kayarken fısıldadım sessiz arabanın içinde dudaklarının üstüne,
"Ben aşk denen ölüm çarmıhına gerildim çoktan Alper, celladıma gülümserken, celladımın ateşi yakıyor cayır cayır tüm bedenimi. "
Ay merhaba !!
🤭
Bir anda yazıverdim hoşunuza gitmezse söyleyin lütfen, teşekkürler. Umarım beğenirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deplasmanda plasebo
Rastgeleyürüdüğüm engebeli yollarda düştüm, dizlerim yaralandı umursamadım fakat, en sert düşüşlerim hep sana oldu. 🪽 | ilkin aydın & barış alper yılmaz. ¡friends to lovers. by @gunescicegisin