BÖLÜM 1

16 6 3
                                    

      Uzun uzadıya çalan telefonun sesi beynimi kemirirken gözlerimi açmamakta ısrarcıydım. Ben ne kadar ısrarcı isem arayan kişi de o kadar ısrarcı olmalı ki sonunda dayanamayıp gözlerimi açmadan el yordamıyla telefonu buldum ve aramayı yanıtlayarak kulağıma yaklaştırdım.

      Duymayı beklediğim ses usulca konuştu. "Kızım, Leyla'm?". Cevap vermek için kendimde mecal ararken endişeli ses tekrar konuştu. "Yavrucuğum, ben birinizi kaybettim. Sen neden beni bırakıp gidiyorsun? Neden içime daha fazla ateş düşürüyorsun?" Yüzüme tokat gibi çarpan cümleler ile çoktan dolan gözlerimi araladım. Sesim fısıltı gibi çıktı. "Anne..." Endişeli ses devam etmeme izin vermedi. "Leyla, yapma böyle, dön evine. Bu ev yangın yeri. Dön ki bir damla su düşsün bu yangına." İçimde harlanan öfke gözlerimi yakmaya devam etti. "O yangın benim kalbimin içinde. Kimse arayıp durmasın beni. Bu yangın dinmeden Antep toprakları haram bana!" Karşıdan duyduğum çekişlerini yok sayarak telefonu kapattım.

      Gözlerimi 1+0 stüdyo dairenin içinde hissizce gezdirdim. Buradaki işlerim bitene kadar kalmak için bu minik daireyi tutmuştum. Ayağa kalkarak camı açtım. Soğuk hava ciğerlerime dolarken aynı cümleyi belki bininci kez kurdum. "Kardeşimin kanının döküldüğü bu şehir bana gerçekleri vermediği sürece ben yanacağım. Ben yandıkça bu şehir de yanacak."

      Hızlıca bir duş aldım ve bakmaktan çekindiğim aynanın karşısına geçtim. Son bir hafta benden çok şey almıştı. Başta kız kardeşimi, son insan yanımı, karanlık ruhumdaki tek ışık kaynağını... Gözlerim solgun yüzümdeki en belirgin renkliliği buldu, morarmış göz altlarımı. Nihayet aynadan kendimle göz göze geldiğimde belki de ilk kez kendimi bu denli inceliyordum. Kendimde kaybettiğim parçamı arıyordum çünkü görenlerin ikiz olduğumuzu düşündükleri kadar benziyorduk kız kardeşimle. Sıradan fakat güzel sayılabilecek bir yüzüm vardı. İri kahve gözler, dolgun sayılabilecek dudaklar, kalın gür kaşlar. Saçlarım siyah, düz, gür ve uzundu. 3 gün öncesine kadar. Artık omuzlarıma geliyorlardı.

      Gözlerim elmacık kemiğimin biraz altında kalan bende dolaştı, bu beni ne kadar seviyorsam yanaklarımdan o denli nefret ediyordum, keskin yüz hatlarına sahip olmak isterdim fakat yanaklarım yüzümü oldukça yuvarlak hale getiriyordu. Kız kardeşimle tek farkımız onun teninin de saçlarının da daha açık renk olmasıydı. Benim kumral versiyonumdu. Kendimi izlemek beni rahatsız etmeye başladığında giyinmeye başladım. Saçlarımı kurutmadan toplayıp başıma bir şapka geçirerek apar topar evden çıktım. Sığamıyordum. Ne bu eve ne bu şehre.

DİLHUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin