Birazdan hava aydınlanacak. Bu işe en çok, yanmayan o patlak sokak lambası sevinecek. Kendini gereksiz hissetmenin nasıl bir his olduğunu bilirsin. Ayakların üşümeyi bıraktığında bahar gelmiş olacak. Önce çiçek açıp ardından da kiraz verecek kapının önündeki ağaç. Kimse toplamadığı için tek tek çürüyüp dökülecekler. Zamanla çürümenin ne demek olduğunu da gayet iyi bilirsin.
Burak Aksak, Ben Orada Değildim
-
İçimde türlü türlü tezatlıkları barındıracak kadar geniş duvarlarla bezenmiş bir düşünce kafesim olsa da günden güne daha fazla neyin farkına varabilirim ki diye sorguluyordum kendimce. Henüz bildiklerim, bilmediklerimin yüzde çeyreğini bile etmeyeceğinin farkındayken bunu sorgulamak saflıktan halliceydi. Ama insan bazen her şeyi bildiğini hissetmekten de geri çekemiyordu kendini. On günü birbirine çok benzer yaşarsa on birinci günde bir dönüm noktası gerçekleşebileceğini, zihninde bir ampul patlayacağını veyahut uçurumun kenarına varabileceğini ihtimalden saymak gereksiz gelirdi. Belki aklının nadiren dokunduğu ucunda barındırırdı ama bu hayata âşık değilse sıradışılığı kendine çok uzak farz ederdi. Ben de insanım, ve böyleyim. Benim için yalnızca elle dokunulur bir yaşanmışlık için geçerli olamadı bu son zamanlarda, düşüncelerimin de uzun bir süre zelzeleye uğramayacağını hesaba katmıştım. Ancak hiç beklemediğim bir anda değil, tam olarak onu aradığım bir anda gerçekleşti bir şeyler. Beklemiyordum ama arayıştaydım, nasıl diye sorulursa yanıt vermem uzun sürerdi. Bugün bir yardımla, aradığım bir cevabı ellerimde tutmaya başladım ve bu yanlış değil; doğru cevap gibi geldiğinden emin olmuşluğumdandı. Düşüncelerim söz konusu olunca, düşünceli bir insan olduğuma birkaç kez şahit oldum. Bunu benden başkaları bilmese de oldum. Ancak birkaç yıldır düşünceli oluşum fiilime dökülemiyordu, düzelteyim; içtenlikle fiilime dökülemiyordu. Zorundalıkla düşünceli olmak zorunda kalmışım gibi bir olaydı. Sonra düşünceli olmanın bana zorluk gibi gelmesinden rahatsız olmaya başlamıştım. Kötü bir insan mıyım diye düşünmüştüm. Mesela hasta birine bakamıyor oluşuma kafayı çok takmıştım, hâlâ da öyle. Acımasız, merhametsiz ve düşüncesiz bir insana mı dönüştüm diye düşündüm. Birine ona yardım amaçlı eylemlerde bulunduğumda bunun bana zorundalık gibi hissettirildiğini dikkate alamamıştım. İçimden bu denli gelmediğini erkenden fark etmiş ancak suçu kendimde aramıştım. İyi ki de bunu yapmıştım. Belki kurban rolüne hemen girseydim derdimin samimiyetinden şüphe edebilirdim, bu fazlasıyla yüksek bir ihtimaldi. Ancak olmadı, dediğim gibi emin oldum. Ben bulamadığımı, almadığımı veremiyordum. Mantıksal yanım bunu benimsese de duygu ağırlıklı yanım hâlâ tatmin olmamış, bunun yeterli bir bahane olmadığına dair söyleşisini okuyordu içimde. Çok ama çok insan almadığını verebiliyordu. Ben özel değildim, benim onlardan farkım ne idi? Sadece yapamıyorum demekle kurtulabilir miydim? Benim için kurtuluş bile olamazdı zira ben zorundalıkla da olsa yapmasını idame ettiriyordum. Üstelik ben bu içimden gelmemişlikle yaşamak istemiyordum. Sürekli surat asıyor, somurtuyordum ve bu ister istemez insanların benim hakkımda yardım sevmeyen, bencil ve huzursuz biri olduğunu kolayca sanabilirdi. Böyle yaşamak istemiyordum. Bana dayatılan bir şey olsun istemiyordum. İçimden geleni yaşamak çoktan en iyi çözümüm hâline gelmişti ve buna aykırı davranmak neredeyse imkansıza yakındı. Sürekli çözüm arıyorum biliyorum. Ama bunun çözümü hakkında henüz bir fikrim yok. Verilmeyeni zorla alamıyordum, eksik bir yanım olacaksa da.
-