Kalemi, kâğıdı bıraktım sonra.
Kâğıt baskı,
bez baskı.
Daha birçok şey öğrendim.
Zamanı da çantaya koyup, tekstil firmalarının yolunu tuttum.
Bir kadın kazağında Swarovski taşa döndüm.
Kadın kendini beğensin diye, ben duygusuz kaldım.
Oysa benim parıltım kendimden.
En azından buna bahse girebilirim.Uris, Kazak
-
Bir iki gündür kafamı yoklayan konuların başlıcaları ölüm ve yalnızlık. İkisi de karanlık tarafa yakışır gibi geliyor kulağa ama insanlığın zuhur ettiği bir yerde oluşan hareketlilik kadar ışık saçan şiirlere, birer konuklar. Farklı şeylerdir ama kesiştikleri doğruda bir fonksiyondan fazlasını belirtir. Ölüm x ekseninde, y baş harfinden kopyacı, yalnızlık. Kesiştikleri yer ölünce oluşan yalnızlığı değil, ölmeden önceki yalnızlık korkusunu anlatır, ölmek sorun değil; geçip gitmiş gibi olmak sorun. Bir yaşam var, görmüşsün, bakmışsın bir kere penceresinden ve gördüklerinin unutulmak için olmadığına ikna olmuşsun. Ama sadece sen hayatına ikna olmuşsun. En az birine değil olan ihtiyaç, unutulmamak için. Ölen bedenlerin ruhlarının bazıları iki saat sonra, bazısı yüz binlerce yıl sonra henüz unutulur. Kimsenin unutuluşu bir değildir ki, ölen de bilmez ki bunu. Ya öldükten sonra göreceği değer varsa? Bilse içi rahata ererdi belki, yeter ki bilinsin benliğim; öldükten sonrasına razıyım derdi. Ama bilemezdi işte. Kimse oturup anlatmaya vaktini yakalayamazdı. Beni kimler tanıyor ki diye saymaya başladığında bazı insanları sayının az oluşu, sanki hayatında bu tercihi kendi yapmamış gibi, herkesten kendisi ırak kalmamak istememiş gibi delicesine ürkütür. Keza ürkütüyor beni de. Ben çok kolay çıktım birilerinin hayatından, hayatımda kubbe inşâ eden simânın da. Düştük, akabinde bizi yakalayacak hiçbir vukuat bulamadık. Ben ve kim. Benden sonra kim. Bana kim. Düşersem bana kim düşer. Ne kadar düşer. Geçer mi bir elin parmağını, geçmezse bana kurşun geçer.
-