Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var, özlemek var, beklemek var.
Beşinci Mektup,
Ümit Yaşar Oğuzcan-
Her gece sükunetle beni beklediğin yerde dur, elbet bir vakit sana yetişmiş olacağım. Olur da yetişmezsem, yetişemezsem kaçma; bu senin kavgan, gerekirse kök sal oraya. Hiç mi fark etmedin bacaklarımın güçlü olmadığını? Bu karanlık ruhum tüm bedensel gücümü sömürüyor, hiç mi fark etmedin? Senin aydınlığını da sömüren ben değil, bu karanlığım. Oysa sen benim içimdeki ufacık aydınlıkta hâlâ yeşermekte olan bir çiçeksin lâkin onu sulayacak anılarım da kalmadı Ayten. Elimde kocaman bir sıfır, gülmekten başka bir şey yapmıyor suratıma. Sen gereksin bu ellere fakat kaçmaktan başka bir şey yaptığın yok. Demekten usandım, bu senin kavgan Ayten, kaçma. Doğduğun yer benim, öleceğin yer de ben olacağım. Yüzünden soğuk süzülse dahi o rıhtımda bekleyenin yine benim. Bacaklarımı öyle güçsüz kılmışsın ki yamacından ayrılamadığım vakitler, şu an bulunduğun mekâna ve zamana yetişemiyorum. Bacaklarım, yüreğim ve ruhumdaki bu marazı nasıl atacağımı bilmiyorum. Onmak istiyorum Ayten, sen gereksin. Hâlihazırda böyle olmamızın gerekçesi, birbirimizden gitmiş olmanın bizi çok daha iyi yerlere götürecek olmasına dair sarsılmaz inancımız. Lâkin iş hiç de öyle değil Ayten. Bedenen yabana gittiğimiz müddetçe ruhlarımız delicesine sarılıyor birbirine. Her gece sevişiyor ruhlarımız, öpüşüyor. O sebeple Ayten, ruh ayrılmadığı vakit beden ha var, ha yok ne fark eder? Bunu kavradım gayrı, kavrayana değin şairleşiverdim ama yine de bu gidişler kimi şair, kimi şiir yapacak meçhul ancak her daim candan bir parça yolduğu aşikâr. Ne var ki gitmeyelim artık Ayten. Gidilmesin artık bu evin inşasına mütedair verdiğimiz alın teri hatrına. Kıralım dizimizi oturalım ruhlarımızın yamacında. Var mısın bir kahve içelim, hiç gitmeyecekmiş gibi.
-