Sibel'e saldırırken, bir anda tuvalet kapısı açıldı ve Sibel'in çetesinden üç kız içeri girdi. Bu kızlar, okulun diğer popüler ve zorba kızlarıydı: Ece, Ayşe ve Buse. Ece uzun boylu, sarışın ve her zaman alaycı bir ifadeyle dolaşan biriydi. Ayşe kısa saçlı ve sportifti, hep sert görünüyordu. Buse ise koyu saçlı ve sürekli birilerini küçük düşürmekle meşguldü.
Ece, "Ne yapıyorsunuz burada?" diye bağırdı. Sibel'in dayak yediğini görünce şok oldu. "Melis, sen ne yapıyorsun?" dedi sinirle. Ayşe ve Buse hemen bana saldırdılar. Ece ise koridora koşarak bağırmaya başladı, "Yardım edin! Kavga var! Yardım edin!"
Ayşe ve Buse, beni yere itip tekmelemeye başladılar. "Sen kimsin de Sibel'e saldırırsın!" diye bağırdılar. Çaresizce kendimi korumaya çalıştım, ama iki kızın saldırısına karşılık veremiyordum. Gözyaşları içinde, "Bırakın beni!" diye haykırdım.
O sırada koridorda büyük bir karmaşa oluştu. Öğrenciler, Ece'nin bağırışlarıyla tuvalet önünde toplanmaya başladılar. "Kavga var!" diye fısıldaşmalar yükseldi. Ece, mağdur ayağına yatarak, "Melis Sibel'e saldırdı! Onu durdurun!" diye bağırıyordu.
Tam o anda Murat Hoca hızla koridora geldi. Kalabalığı yararak tuvalete girdi ve gördüğü manzara karşısında şok oldu. Sibel yerde, yüzünde birkaç çizik ve elinde kanlı bir mendil tutuyordu. Ben ise yerde, Ayşe ve Buse'nin tekmeleri altında çaresizce kıvranıyordum.
"Sibel, ne oldu burada?" diye sordu Murat Hoca, sesi titreyerek. Sibel, ağlamaklı bir şekilde, "Melis bana saldırdı! Beni dövdü!" dedi. Murat Hoca gözlerini kısarak bana baktı. "Melis, bu doğru mu?" diye sordu sertçe.
Gözyaşları içinde, "Hayır! O bana zorbalık yaptı, dayanamadım! Ben ona saldırmadım, sadece kendimi savundum!" dedim. Ama Sibel, elindeki kanlı mendili göstererek, "Görüyorsunuz işte! Melis bana bunu yaptı!" dedi.
Murat Hoca derin bir nefes aldı ve kararını verdi. "Melis, bu yaptıklarının bir sonucu olacak. Hemen disipline gel" dedi sert bir sesle. Hıçkırarak ayağa kalktım. İçimde hem öfke hem de çaresizlik vardı.
Murat Hoca'nın peşinden disiplin odasına doğru yürürken, koridordaki herkes bana acıyarak bakıyordu. Sibel ve çetesi, zafer kazanmış gibi gülüyorlardı. İçimdeki kırgınlık ve yalnızlık, daha önce hiç olmadığı kadar derinleşti.
Murat Hoca'nın peşinden disiplin odasına doğru yürürken, içimdeki korku iyice büyüdü. Odaya girdik ve Murat Hoca kapıyı kapattı. Sert bir bakışla bana döndü. "Melis, kendini tutamayıp Sibel'e saldırdığını biliyorum. Melez olduğun için bu tür durumlarda kendine hakim olamıyorsun. Seni uzay disiplinine vereceğiz," dedi.
Sözleri içimde derin bir korku yarattı. "Hayır, lütfen yapmayın! Ben sadece kendimi savunuyordum!" dedim gözyaşları içinde. Murat Hoca kararlı görünüyordu. "Bu tür davranışların sonucunu kabul etmelisin," dedi.
Tam o sırada kapı açıldı ve Sincap Bey içeri girdi. Elinde bir flash disk vardı. "Murat Hoca, bunu görmeniz lazım," dedi. Flash diski bilgisayara taktı ve ekrana görüntüler yansıdı. Görüntülerde, Sibel'in bana zorbalık yaptığı ve Ayşe ile Buse'nin bana saldırdığı net bir şekilde görünüyordu.
Murat Hoca ekrana baktı ve yüzündeki ifade değişti. "Bu görüntüler... Melis'in suçsuz olduğunu kanıtlıyor," dedi şaşkınlıkla. Sincap Bey, "Evet, Melis suçsuz. Onunla daha önce de konuştum. Güçlerini kontrol etmeyi öğrenmesi gerekiyor ama bu olayda haksızlığa uğradı," dedi.
Murat Hoca derin bir nefes aldı ve bana döndü. "Melis, özür dilerim. Seni yanlış anladım," dedi. Gözlerimden hala yaşlar süzülüyordu ama bir nebze rahatlamıştım. "Teşekkür ederim," dedim sessizce.
Sincap Bey, "Hadi Melis, seni buradan çıkaralım," dedi. Onun peşinden yürüdüm ve binadan çıktık. "Seni biraz rahatlatmamız gerek. Hadi uzay sahilindeki lüks bir uzay lokantasına gidelim," dedi gülümseyerek.
Birlikte uzay sahiline doğru yürüdük. Lüks bir uzay lokantasına girdik. Manzara muhteşemdi, parlayan yıldızlar ve uzay manzarası büyüleyiciydi. İçimdeki korku ve endişe biraz olsun hafiflemişti. Sincap Bey bana gülümsedi, "Her şey yoluna girecek, Melis. Sadece kendine güven ve güçlerini kontrol etmeyi öğren," dedi. Bu sözler, içimde bir umut ışığı yaktı.
Sincap Bey ile beraber uzay sahilindeki lüks uzay lokantasına girdik. Lokantanın içi muhteşemdi, parlayan yıldızlar ve uzay manzarasıyla doluydu. İçeri girdiğimizde, bir uzaylı garson bizi karşıladı. Garsonun cildi mavi renkteydi ve gözleri yıldızlar gibi parlıyordu.
"Hoş geldiniz, hanımefendi ve beyefendi. Buyurun, sizi özel odamıza alalım," dedi nazikçe. Sincap Bey bana gülümseyerek, "Bu senin için, Melis," dedi. Garson bizi özel bir odaya götürdü. Kapıyı açtığında, gözlerime inanamadım.
Oda, güzeller güzeli elbiseler ve ayakkabılarla doluydu. Her yerde parlayan kumaşlar, zarif kesimler ve renk cümbüşü vardı. "Bu... bu hepsi benim için mi?" dedim şaşkınlıkla. Garson gülümsedi, "Evet, hanımefendi. Lütfen istediğinizi seçin ve rahatınıza bakın," dedi.
Elbiselerden birini seçip üzerime denedim. Parlak, mavi renkte bir elbiseydi. Aynada kendime baktım ve ilk defa gerçekten ne kadar güzel olduğumu fark ettim. Saçlarımı düzelttim, makyajımı tazeledim ve kendimi yeni ayakkabılarla tamamladım. Kendimi hiç bu kadar güzel hissetmemiştim.
Odadaki aynada kendime baktım ve gülümsedim. "Ben gerçekten güzelim," dedim içimden. Bu yeni görünüm bana biraz olsun güven verdi. Derin bir nefes alarak odadan çıktım.
Dışarı çıktığımda, uzay denizinin kenarındaki en büyük masada birini gördüm. O kişi Aras'tı. Takım elbise giymiş, aşırı yakışıklı ve kaslı bir halde beni bekliyordu. Gözleri parlıyordu ve o sert duruşuyla bile kalbimi çalmayı başardı.
Aras beni görünce ayağa kalktı ve gülümsedi. "Hoş geldin, Melis. Bu akşam senin için özel," dedi derin ve etkileyici bir sesle. O an, hayatımın ne kadar değiştiğini ve bu yeni dünyada nelerle karşılaşacağımı düşündüm.
Kalbim hızla atıyordu. Aras'ın yanına yürüdüm ve masaya oturdum. "Merhaba, Aras," dedim gülümseyerek. İçimde hem heyecan hem de merak vardı. Bu gece, hayatımın en önemli anlarından biri olacaktı.
*** ARAS'IN GÖZÜNDEN ***
Melis odadan çıkıp uzay denizinin kenarındaki masaya doğru yürürken, gözlerimi ondan alamadım. Güzelliği karşısında adeta büyülenmiştim. Parlak mavi elbise içinde ışıldıyordu. Saçları ve makyajı kusursuzdu. Her adım attığında içimde bir şeyler kıpırdandı. "Bu kadar güzel olabileceğini düşünmemiştim," diye geçirdim içimden.
Ama ona bunu belli etmemeliydim. Sert ve kararlı duruşumu korumaya çalışarak ayağa kalktım. "Hoş geldin, Melis. Bu akşam senin için özel," dedim derin ve etkileyici bir sesle. O, hafifçe gülümseyerek masaya oturdu. Kalbim hızla atıyordu ama bunu ona hissettirmemeliydim.
Melis gözlerini bana dikti ve "Merhaba, Aras," dedi. İçimde bir sıcaklık hissettim. Bu anın büyüsünü bozmak istemezdim ama ona gerçekleri anlatmam gerekiyordu. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım. "Melis, sana anlatmam gereken önemli şeyler var," dedim.
Melis dikkatle bana bakıyordu. Gözlerinde bir kararlılık vardı. "Baban hakkında bilmediğin çok şey var," diye devam ettim. "O aslında büyük bir uzaylı mafyasıydı. Ailenizi korumak için kendini senelerce sakladı. Ama şimdi, babandan sana büyük bir miras kaldı," dedim.
Melis'in yüzündeki şaşkınlığı görebiliyordum. "Ne? Babam... mafya mıydı?" dedi titrek bir sesle. Başımı salladım. "Evet, ama bunu seni ve anneni korumak için yaptı. Şimdi ise bu miras senin omuzlarında," dedim.
Melis derin bir nefes aldı ve gözlerini bana dikti. "Peki ya sen Aras? Sen kimsin?" diye sordu. O an, ona kim olduğumu ve neden burada olduğumu anlatmak için uygun bir zaman olmadığını düşündüm. Gözlerine bakarak sessiz kaldım.
AYYYYYY KIZLARRRRR
ÇOK HEYECANLI GİŞTMİYOR MU?
YATSIDAN SONRA DEVAMINI YAZACAĞIMMMMM
LİKE ATIN VOTE BASIN BEĞEN BASINNNN
ŞEKERLER
YUMOŞLARRRR
