..
"Kim size savaş alanını terk etmenizi emretti!" Zorlanan bacağıma rağmen dimdik karşılarında duruyor savaş alanından kaçan askerleri tek tek tespit ettiğim askerlerim önünde duruyordum.
Çünkü bu askerlerin hepsi çocuğum gibiydi, hepsini tanırdım.
"Bana mantıklı bir sebep sunun. Emirsiz neden savaş alanını terk ettiniz!" Sesim tüm birlikte yankılanırken bütün askerlerin başı aşağıda saygı duruşunda duruyorlardı.
"Komutanım, yaşanan mucizevi olay yüzünden ben ve arkadaşlarım-" Arkamı döndüğüm anda konuşmaya başlayan askerle ona doğru dönmüş parmağımı ona doğru uzatmıştım sinirle.
"Asker! Bu bir neden değil! O alanda ne yaşanırsa yaşansın, isterse cadılar bassın alanı! Siz orayı terk edip gidemezsiniz!" Tam önlerinde durmuş bir süre sessiz kalmıştım. "Dağılabilirsiniz, sizin cezanızı sonra keseceğim. İyi günler asker."
Ağrıyan başıma inat geri dönmüştüm sağlık çadırına, dikişlerim alınacaktı bugün. Topallayan bacağım ile Taehyung'un sedyesinin yanına oturmuştum.
"Teğmen? Sesiniz her yerdeydi." Bacağımı tutarak kaldırmış sedyenin üstüne koymuştum yavaşça. "Sesini kes komutan, şu an hiç seni çekesim yok." Başımı arkaya yaslayıp gözlerimi kapattığımda kısık bir kıkırtı sesi geliyordu yanımda. "Uğraşmak istemesen diğer uçtaki sedyeye yatardın Teğmen. Kandıramazsın beni."
"Savaş günü, nasıl oldu o olay? Uykularım kaçıyor delirdiğimi zannediyorum komutan. Herkes ben bir cadıymışım, ucubeymişim gibi bakıyor. Ben nasıl olduğunu anlamıyorum asla." Ona doğru yavaş yavaş döndüğümde bana bakıyordu keskin gözleriyle.
Emrim sayesinde sadece bir elini bağlamıştık. Biliyordum kaçmazdı, bu yüzden bir elini serbest bırakmıştım. Eliyle saçlarını düzelttiğinde bir süre düşündü. "Sence tanrı yanımızda mı?" Hatırlattığı cümleyle sorgular gözlerle ona bakıyordum.
"Sana tanrı'nın yanımızda olduğunu söylemiştim Jeon. Fakat fazla inanmamışsın bu duruma." Hemşire geldiğinde pantolonumu sıyırmış baldırlarımı açığa çıkarmıştım. Hemşire dikişleri alırken yaptığı hareketleri izliyordum sakince.
"Sen cadı değilsin Teğmen. Eğer cadıysan, hayatımda gördüğüm en güzel cadı ve ucubesin." Söylediklerine karşı gülerken başımı ona çevirmiştim. "Övüyor musun, gömüyor musun komutan?"
"Kesinlikle övüyorum." Hemşire gittiğinde pantolonumu geri giymiş derin bir nefes almıştım. "Sohbetiniz eğlenceliydi Komutan. Görüşürüz."
"Görüşelim Teğmen!"
..
"Ben hallederim gelme." Elimi geri indirdiğimde asker geri çıkmıştı çadırdan. Burunlarımız birbirine değerken gözlerine bakıyordum sadece.
"Komutan geri çekil." Vücudunu ittirmeye gücüm yetmiyordu. O kadar ağırdı ki elim acımıştı bir süre sonra. "Bebek gibi kokuyorsun hala Teğmen."
Elimi yaralı omzuna atıp bastırmaya başladığımda acıyla geri çekilmişti. Elimi çekmezken dizleri üstüne düşmüş elimi ittirmeye çalışıyordu. "Teğmen!"
"Çekil demiştim sana!" Elimi ittirmeyi başardığında geriye doğru atmıştı kendisini. "Hay amına koyayım senin Teğmen gibi."
"Hadi lan siktir git sedyene adam gibi esir ol."
Aklıma gelen anıyla kendi kendime gülerken yapraktan kopardığım parçaları fırlatıyordum yere. Gölün orada otururken ağaçların oradan kurumuş yapraklara basma sesi gelmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
dark paradise-taegguk
FanfictionEskiden arkadaş olan çocuklar büyümüş birbirleriyle ülkeleri için savaşmaya karşı karşıya kalmışlardı.