Hikayenin bundan sonrasını ilahi bakış açısıyla yazıcam haberiniz olsun. Tek kişi tek duygu okumak bir yerden sonra sıkabilir diye düşünüyorum.
Çok amaçlı yazar ಡ ͜ ʖ ಡ
🔶🔱🔶
Derin bir sessizlik vardı genç adamın benliğinde, nedenini bilmeden yüreği sıkışıyor, boşlukta asılı duruyordu düşünceleri. Üç gün içinde ruhuna da bedenine de ağır şeyler yaşamıştı, yük bindirmişti bir kere omuzlarına adım attıkça altında eziliyor kuvvetini yitiriyordu. "En son ne zaman böyle hissettim?" Diye soruyor kendine ama cevabı yoktu, o hiç böylesine güçten düşmemişti.
Dudakları arasında ancak iki nefes çektiği sigarayı umursamazca çekip kendinden uzağa fırlattı lakin sigaranın ateşten parlayan ucunu gördüğünde kendine küfür ede ede ayağa kalkıp sigarayı ezdi.
Gün yine geceye evrilmişti, evden çıkalı saatler oluyor telefonunu kimse ulaşamasın diye kapattığı için ailesinin çıldırdığını biliyordu, yinede dışarıdan kopup dört duvar arasına gitmek istemiyordu, ruhu daralıyor, sanki etrafına bir duvar örülse nefessiz kalıp ölücekmiş gibi hissediyordu, "Kısaca bok gibiyim." Diyordu içinden.
Basit ince bir tişörtle oturuyordu gençlerin taktığı isimle araf tepesinde, Mardin'in sıcağı nede olsa gün saat fark etmez diyerek geçirmişti tişörtü üstüne ama ondaki bahtsızlık ya işte, koca şehir dalga geçer gibi geçirebileceği en soğuk geceyi geçiriyordu. Arada soğuktan dişler zangırdıyor, bazen elleri titriyordu ama saatler geçmesine rağmen onu arada bir yoklayan öfke gelip bedenini ısıtıp geçiyordu.
Sahi kaç saat olmuştu bu tepeye geleli? Bilmiyordu saat dilimi silinmişti onun için bu günlük.
Saatler öncesi tekrar zihninde canlandığında dişlerini sıkıp gözlerini kapattı. "Oğlunu alıcam." Dedikten sonra çekip giden zahirli safir gözler düştü düşüne. O adamın dedikleri değildi onu bu tepeye getiren, o adam gittikten sonra çaresizlikle yüzlerini eğen ailesine daha fazla bakmaya katlanamamıştı gözleri. Sinirle çekip gelmiş, saatler geçmişti eve dönmek bilmiyor, istemiyordu.
Araba lastiklerinin feryadı düşmeden önce tepeyi aydınlatan ışıkla gözlerini kapatıp yüzünü gök yüzüne çevirdi. Ya Mirza, ya Mahir abisiydi gelen. Mirza olmasını dilendi çünkü abisinin öfkesini kaldırabilecek durumda değildi, karnına zaman zaman keskin sancılar giriyor nefesi kesilir gibi oluyordu. Hastanede yediği serumun etkisi geçtiği için babasının vurduğu yerler acısına acı katıyordu.
"Sessizliği dinlememelisin Turgay, kaldıramayacağın şeyler anlatıyor olabilir sana."
Sadece tek bir kere işittiği ama beyninde yılların yerini kaplayan sesle hızla arkasını dönüp, burda olmamasını dilediği yüze baktı. Buradaydı, zehir diye nitelendirdiği safir gözlerini yerde oturan bedenine sarmalamıştı. Ense kökünden ayak bileklerine kadar bir ürpertinin yol çizdiği hissetti. Yüzünde hafif bir gülümseme olmasına rağmen keskin çene hattı dişlerini sıkmış izlenimi veriyordu.
İçi sıkıldı, bu adamı görünce tiksinti hissediyordu bedeni, avuç içlerinde oluşan karımcalanmayı tırnaklarını batırarak dindirmeye çalıştı ama olmadı kalkıp bu adamın yüzüne yumruğunu geçirmek istiyordu, kendi için değil, tek seferde ailesini düşürdüğü çaresizlik için.
Dişlerini sıkıp gözlerini çekti safirlerden, konuşmadı sanki konuşsa içini yoklayan öfkesi tüm benliğini sarıp kontrollü kaybedeceğini hissettiriyor. Arkasındaki bedenin varlığını unutmaya çalışarak saatlerdir dinlediği ama hiç bir şey anlatmayan sessizliği dinlemeye devam etmek istedi lakin Sungur Alabey buna izin vermedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Ağıt Yeşerdi Dallarımda (BxB)
Teen FictionOnun hayatı önceden kamera arkası görüntüleri gibi eğlenceli görünen ama boş ve anlamsızdı. Küçük sorunlar onun için aşılamayan karlarla kaplı dağlar gibi geliyordu. Ta ki ağabeyinin sevdiği kızı kaçırmasının faturası ona kesilene kadar. Kalbinin k...