İNKAR VE BOŞLUK

280 20 61
                                    


"Albayım, bakın, bu neyse ne olur doğrusunu anlatın bana. Gizli görev mi? Ya da esir mi alındı? Ne olur bana ölmedi deyin, Albayım, ne olur?" dedi kadın, eşinin ölümünü kabullenemeyerek.

Albay sıkıntı ile kımıldandı. Ne dese boştu. Karşısında enkaza dönmüş bir kadın vardı. Ona kocasının öldüğünü nasıl söyleyebilirdi?

"Sanrı, o patlamadan sağ çıkması imkansız. Bak kızım, bir haftadır buradasın, artık evine git. Küçücük bir bebeğin var. Senin artık bir şeyleri kabullenmen gerekiyor."

Sanrı kabullenmek istemiyordu. Eminin kocası yaşıyordu.

"Albayım, beni göndermeye çalışmayın lütfen. Hem Enis'in öldüğüne dair bir kanıt yok elimizde. Belki yaşıyor. Albayım, ne olur gidip bölgeye bakmama izin verin," dedi kadın, ağlamaktan harap olmuştu. Bir haftadır ne yiyor ne içiyordu, sütü de kesilmişti tabii. Son iki gündür kendine gelmişti ve karargahtan çıkmıyordu.

Enis'in ailesi de, kendi ailesi de onu evine götürmek için uğraşıyordu. Kardelen, aynı annesi gibi bir haftadır yemek yemiyor, serumlarla ayakta duruyordu. Enis'in ailesi harap olmuştu; gerçi harap olmayan yoktu, ama onlar bir şekilde toparlanmıştı. Herkes, Sanrı ve Kardelen'in iyi olması için mücadele ediyordu.

"Yaşadığına dair de bir kanıt yok, ama sen ikna olmayacaksın, anlaşıldı. İzin verilmiştir. Tek şartım, ekiple gideceksiniz, bölgeyi gözlemleyip hemen döneceksiniz. Ben bir askerimin daha şehit olmasına izin veremem," diyerek son sözünü söyledi Albay.

"Albayım, orası çok tehlikeli. Sanrı, yani komutanım, oraya gidemez," dedi Yağız telaşla. Haklıydı da; gidecekleri yer mayınlarla doluydu, adım attıkları an ölebilirlerdi.

"Yağız, sen hiç konuşma. Hepiniz benden Enis'in görev yerini sakladınız. Yok basit bir görev, üç güne geri gelecek falan diye beni uyutup adamı sınıra göndermişsiniz," diye yükseldi Sanrı. Bu yükseliş boşa değildi çünkü Enis'i o göreve ekipten kimse olmadan yollamışlardı ve sınıra gittiğini Sanrı'dan saklamışlardı.

"Enis, saklamamızı istedi çünkü biliyordu, sen de onunla gitmek isteyecektin. Bunu göze alamazdı, o yüzden sana söylemedik, Sanrı," dedi Yağız.

Yağız, acısını en derinde yaşayan kişiydi. Herkes ağlarken o ortalıktan kaybolmuştu, belki de gizli gizli ağlamıştı, kim bilir...

"Sen ne çabuk kabullendin kardeşim dediğin adamın ölümünü? Gerçekten, onu tek başına sınıra göndermişsin, bildiğin ölüme yollamışsın. Çabuk kabullenmen normal," diye bağırdı Sanrı. Bir haftadır hiç konuşmayan kadın, şimdi öfkesini kusuyordu.

"Sanrı, ağır konuşuyorsun. Sesimi yükseltmek istemiyorum," dedi Yağız sakince.

Yağız'ın sakince söylediği şey, Sanrı'da volkanlar patlamasına sebep olmuştu.

"Ya bırak, sesini yükseltecekmiş, yükselt hadi bağır. Ya senin kardeşin için öldü diyorlar, sen nasıl bu kadar sakinsin, aklım almıyor, delireceğim ya," diye bağırdı Sanrı.

Sanrı bağırarak konuşmaya devam ederken, içeri ekibin geri kalanı da girmişti.

"Sen zaten onu sınıra tek başına göndererek öl demişsin. Ben burada ne için konuşuyorum ya? Sen var ya, Enis'e şu kadar değer verseydin, bana derdin ki sınıra beraber gidelim. Ama ilk başta sen kabul ettin öldüğünü. Sen kardeşini kendi elinle ölüme gönderdin."

Sanrı'nın bu sözleri, Yağız'ın patlamasına sebep olmuştu.

"Sen benim içimde ne yaşadığımı bilemezsin, tamam mı? Enis benim kardeşim ve hep kardeşim kalacak. O şehit oldu diye kimse onun kardeşim olduğu gerçeğini değiştiremez," dedi Yağız, hafif Sanrı'nın üstüne yürürken.

KARDAN AYDINLIK 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin