Tokaya daha da sıkıca sarıldı ve ondan güç almak istedi...
Aether elinde tokayla odadan çıktı ve hızla kendi odasına gitti. Kapıyı açtı ve ardından kilitledi. Elindeki kırık tokayı özel şeyleri sakladığı kutuya koydu ve üstüne kalın bir kazak giyip altına kalın pantolon geçirdi. Bir çift botu ayağına geçirdi ve odasının içindeki lavaboya gidip kızarmış olan yanağını suyla ıslattı. Tuvaletten çıkıp saçını at kuyruğu şeklinde tepeden topladı ve eline eldivenlerini geçirip özel şeylerini taşıdığı kutuyu eline aldı, pelerinini boynuna geçirmeyi ihmal etmedi.
"Aether?" kapısı çaldı Aether'ın, gelen Xiao'du ama Aether kapıyı açmadı. Onun yerine balkona doğru gidip derin bir nefes aldı ve trabzanlara tutunarak kendini aşağıya sarkıtıp dikkatlice atladı ve sarayın bahçesine indi. Xiao ile tanıştıkları yere...
Aether'ın nefesi titredi. Kimseye haber vermeden saraydan kaçıyordu. En azından Xiao'a haber verseydi diye düşünmeden edemedi. Yine de bu herkes için daha iyiydi.
Arka kapıdan çıkmak için sarayın içine girdi. Hızla ve kimseye yakalanmadan koşarak arka kapıya yetişti fakat onu küçüklüğünden beri seven hizmetçi oradaydı.
"Aether? " dedi.
"Noelle..."
"Sen.. Nereye gidiyorsun?"
"Kaçacağım... Lütfen babama bundan bahsetme."
"Merak etme, o kötü kalpli kralın seni bulmasına izin vermeyeceğim. Burada bekle hemen dönerim."
Noelle bir kaç dakikada elinde bir kese ile onun yanına döndü.
"Kesede hem Mora var hem biraz su hemde atıştırmalık."
Aether'ın gözleri parladı.
"Teşekkür ederim!" dedi heyecanla, Noelle gülümsedi.
Aether hızla elindeki keseyle saraydan çıktı ve at bulmak için sarayın ahırına koştu, orada beyaz at buldu ve onun yelelerini birazcık okşayıp onu ahırdan çıkarttı ve üstüne bindi. Hızla Liyue'ye gidecekti. Oradan da İnazuma'ya. Düşman krallık olan İnazuma.
Sarışın saçları rüzgardan uçuşuyordu, pelerini ise savruluyor. Uzun bir mesafe yol gittikten sonra Liyue'ye varmıştı, Atını saraya dönmesi için emretti, bu bir savaş atı olduğu için geldiği yolu geri dönmeye başladı, Aether'ın sözünü dinlemişti.
Aether hızla yürüyerek Guyun taş ormanına gitti. Oradan kalkacak olan gemiye bindi ve soğuktan yere sindi. Nefesi havada buharlaşıyordu. Ellerini birbirine sürttü ve bacaklarını kendisine doğru çekip kendini beceriksizce ısıtmaya çalıştı.
"Üşüdün mü?" Aether gelen sesle inkılap gelen sesin kaynağına gözlerini çevirdi. Karşısınaki genç ona sıcak şekilde gülümsedi.
Gencin saçları platin sarıydı, saçının sağ tarafında kırmızı bir tutam saç vardı, süt beyazı teni ve kırmızı gözleri vardı.
Aether, gencin sorusuna başını aşağı yukarı salladı.
"Beidou! Bir battaniye getirebilir misin?" diye seslendi. Beidou elinde bir battaniye ile yanlarına geldi. Genç sıcak bir gülümsemeyle battaniyeyi Aether'a verdi, Aether'da bir gülümseme sundu ve battaniyeye sıkıca sarıldı. Beidou yanlarından ayrıldı ve genç ise onun yanına oturdu.
"Ben Kazuha." dedi.
"Ben Aether." dedi.
"İnazuma'ya mı gidiyorsun?" diye sordu Kazuha, Aether başını aşağı yukarı salladı.
"Yeni olacak kralın taç giyme törenine mi gidiyorsun?" diye sordu Kazuha, Aether anlamaz şekilde kaşlarını kaldırdı.
"Kunikuzushi Raiden. Kral olacak. Kendisi nişanlım olur." dedi Kazuha sırıtarak.
"Ne..?" İnazuma'ya giderken yanlışlıkla tam zamanında gelmiş olmalıydı.
"Ben kraliyet muhafızıyım. İnazuma kraliyetinin muhafızı. Uzun süredir prensle sevgiliyiz ve sonunda nişanlandık. Ei Raiden bu durumdan pek memnun değildi ama kendisinin de karısı var. O yüzden izin verdi her ne kadar ben bir kraliyet soyundan olmasamda."
"Niye bu gemidesin o zaman? Yani niye prensin yanında değilsin."
"Çünkü küçük bir savaş vardı ve ben görevlendirilmiştim şimdi geri dönüyorum."
"Anladım." diye mırıldandı Aether.
Uzun süren bir yolculuğun ardından fırtınalı olan İnazuma görüldü.
"Nereden geliyorsun?" diye sordu Kazuha.
"Mondstadt." diye cevapladı Aether.
"Düşman krallık mı..?" gözleri şokla açılırken birkaç adım geriledi Kazuha.
"Ben oraya ait değilim merak etme." kendince haklıydı Aether, oraya ait değildi, o saraya ait değildi.
Kazuha biraz daha rahatlamış olacak ki bir nefes verip tekrar Aether'ın yanına oturdu. Kalan yol boyunca sessizlerdi. Tekneden indik lerinde orada kraliyet soyundan olması gereken bir genç onları bekliyordu, asil gibiydi.
Çivit mavisi saçları ve aynı renk gözlere sahipti. Ten rengi aynı Kazuha'nın ki gibi bembeyazdı. İncecik beli vardı ve bir prense uygun olarak giyinmişti.
"Prensim" diye önünde eğildi Kazuha. Çivit mavisi saçlı genç onun ayağa kalkmasını sağladı.
"Sana ne diyorum ben, önümde eğilmesene." diye ofladı çivit saçlı genç.
Bakışları Aether'a kaydı.
"Bu da kim?" diye sordu Kazuha'ya doğru. Kazuha gülümsedi.
"Aether. Gemide tanıştık."
"Merhaba majesteleri." dedi Aether kafasını öne eğerek.
"Herneyse. Bir köylüyü saraya almayacağım."
"Kalacak yerin var mı?" diye sordu Kazuha.
"Ben bir yer bulurum siz dert etmeyin. İlgin için sağol Kaz-"
"Aether..?"
"Anne? Bu köylüyü tanıyor musun..?" diye mırıldandı Kuni.
Ei hızla ona koşup ellerini Aether'ın şakalarına bastırdı ve gözlerinin içine baktı.
"Bu sensin. Kralın oğlu."
<><><><><><><><><><><><><><><><><>
Bitti. GÜZEL OLDU.
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN raidehina
Umarım bölümü beğenmişsinizdir.. Kısa oldu biraz ama burada kesmek istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let me love you || Xiaother ||
Romanceİkizlerin anne babaları sadece kız çocuk istiyordur...