Bir kaç dakika sessizce sarıldılar, sımsıkı sarmaladılar birbirlerini...
O sırada Kral Zhongli'nin sesini duydu.
"Xiao?"
Aether Xiao'yu bıraktı ve gülümsedi.
"Çağırılıyorsunuz majesteleri" dedi ve kıkırdadı, Xiao hafifçe gülümsedi ve Aether'ın odasından ayrıldı.
Babası Zhongli'nin sesi koridorun sonundan geliyordu, Xiao hızlı adımlarla babasının yanına koştu, babasının kolunu tutan Prenses Lumine'i görünce duraksadı ve babasına soran gözlerle baktı. Lumine'e başıyla selam vermeyi ihmal etmedi.
"Baba? Ve leydim?"
"Ah, Xiao demek buradaydın. Sana vermemiz gereken bir haber var." dedi Zhongli, arkadan ikizlerin babası da geliyordu.
"Xiao, biz düşündük, Sarayın kralıda buna onay verdi. Prenses Lumine ile evleneceksin."
Xiao bir an ayaklarının yerden kesildiğini zannetti, Lumine ona yüzünde büyük bir gülümseme ile bakıyordu. Boğazına bir yumru oturmuş ve sertçe yutkunmuştu.
"Hayır." Dedi , babası Zhongli'ye karşı geldiği ilk anlardan biriydi.
"Hayır mı?" Zhongli sorgularcasına oğluna bakıyordu. Xiao başını salladı.
"Korkarım ki başka seçeneğin yok Liyue'nin prensi." dedi ikizlerin babası imalı şekilde.
Xiao cıklayınca babası Zhongli onu çekiştirerek balkona götürdü.
"Neden Lumine ile evlenmeyi kabul etmiyorsun?"
"Onu sevmiyorum. Hiçbir zaman da sevmeyeceğimi sana garanti ediyorum." dedi kehribar gözlü genç.
"Bu sevmekle alâkalı değil Xiao, bu krallıklarla ilgili.. İnazuma krallığı çok fazla gelişme kaydetti. Bütün krallıkları yok edecek güce sahip. Bizde bu sarayın kralı ile görüştük ve ortak bir karar aldık. Siz evleneceksiniz krallıklar birleşecek."
"Beni bu konuda kullanamazsın!" diye çıkıştı kehribar gözlü.
"Xiao, toprak krallığı zayıfladı... Biz zayıfladık Xiao. Oğlum, seni zor durumda bırakmak istemiyorum yemin ederim! Ama sen bize yardım edebilirsin."
"Biraz zaman ver..." diyerek çekip gitti. Babası Zhongli arkasından bakakalmıştı.
Xiao tabii ki bu fikri kabul etmeyi düşünmüyordu fakat babasının ona yalvarması kalbini parçalıyordu.
Bir an omzunda hissettiği elle irkildi ve arkasını dönüp ona bakan gözlere baktı.
"Merhaba Majesteleri Xiao." dedi Lumine zarif bir gülümsemeyle, Xiao'nun bakışlarında her zamanki gibi soğukluk vardı.
"Ne istiyorsunuz leydim?"
"Ah hadi ama, sence bilmediğimi mi sanıyorsunuz..?" dedi, gülümsemesi büyüdü Lumine'nin. Xiao ona anlamaz bakışlarla bakıyordu.
"Kardeşim Aether. Onu tanıdığını biliyorum. Gözümden kaçmıyor mu sandın hm?"
"Sen nasıl-?!"
"Neden bu kadar şaşırdın ki? Her geldiğinde bizim yanımızdan kayboluyorsun. Bende seni takip ettim. Her seferinde onun odasına girdin."
"Ne yapacaksın..?" diye sordu kehribar saçlı genç.
"Babama söyleyebilirim. Aether'ı idam bile ede-"
"SAKIN!" diye çıkıştı Xiao, Lumine sırıttı.
"O zaman tek seçenek. Benimle evleneceksiniz majesteleri."
"Beni mi arzuluyorsun..?"
"Hayır, sadece babam seninle evlenmezsem sana yapacaklarını düşün. Aether'ı bile bu kadar uzun zamandır kalenin içine hapsetti. Hizmetçiler unutmazlarsa ona yemek götürüyor."
"Ben onun oğlu değilim." dedi Xiao uyarıcı bir sesle.
"Babam istediği herşeyi yapabiliyor Majesteleri.."
"Bende kendi istediğim herşeyi yapabiliyorum prenses."
Lumine'in bunları duymasıyla gözleri koyulaştı. Dudağını ısırdı.
"Lumine..?" arkadan gelen yumuşak ses ikisinin de arkasını dönmesini sağladı.
"Siz... Evlenecek misiniz..?"
"Aether..?" diye fısıldadı Xiao, Lumine sırıtmaya başladı.
"Biricik kardeşim~ kim senin odandan çıkmana izin verdi?" dedi Lumine. Aether'ın saçında Xiao'nun verdiği toka duruyordu.
"Ah.. Konuşmanızı bölmek istememiştim, sadece su almaya gidiyorum." dedi buruk bir gülümsemeyle. Lumine'nin sırıtışı daha da büyüdü.
"Hiçbir şeyi bölmedin." dedi Xiao tekdüze bir sesle. Aether'ın yanına gitti. Lumine bir bakış atıp Aether'ın elini tutup uzaklaştı.
"Nereye gidiyoruz? Benim kalabalıktan uzak durmam gerekiyor biliyorsun." dedi Aether, Xiao duraksadı ama Aether'ın sözlerine değil, ikizlerin babasını karşısında görmesiyle...
Aether karşısında babasını görünce gözleri fal taşı gibi açıldı ve birkaç adım geriledi.
"B-Baba ben... Özür di-"
Babası Aether'ın saçından tutup yolarcasına çekti altın sarısı saçları, Xiao hızla onun babasının bileğini sıktı.
"İndirin majesteleri." dedi uyarıcı bir ses tonunda.
"Sen karışma Liyue'nin prensi. Saygın olsun." dedi ve elini Xiao'dan kurtarıp Aether'ı ondan çekti ve onu çekiştire çekiştire götürdü. Aether acıyla ağlıyor, Xiao hiçbir şey yapamamanın acısını yaşıyordu.
Sonunda babası oğlunu boş bi odaya çekip onu yere savurdu. Sarışın hızla saç diplerini tuttu. Ağlıyordu.
"Ne zamandır biliyor!?"
"N-neyi-"
"NEYİ OLDUĞUNU BİLİYORSUN LANET OLASI ŞEY!"
"Uzu-"
"SİKTİR ET! ZHONGLİ'YE SÖYLEMEMELİ! SANA NE DEDİĞİMİ HATIRLAMIYOR MUSUN?! KENDİNİ KİMSEYE GÖSTERMEYECEKTİN!"
"Özür dilerim.." demesiyle babası elinin tersiyle yanağına vurdu.
"Cezanı partiden sonra vereceğim senin." dedi ve çekip gitti. Sarışın acıyan yanağını titreyen eliyle okşuyordu fakat fark etmediği bir şey vardı. Xiao'nun ona verdiği toka kırılmıştı. Babası Aether'ı yere savununca kırılmış olmalıydı..
"Hayır hayır hayır hayır.." Aether hızla kırılan tokanın parçaları eline alıp kalbine bastırdı. Ona değer veren tek kişinin hediyesine bile iyi bakamamıştı.
Hıçkırarak ağlamaya başladı, hem babasının vurduğu tokattan hemde kırılan tokadan ağlıyordu. Neden kimse ona değer vermiyordu? O prens olmalıydı. Odaya kapanmış ve hiç heyecan verici birşey olmadan yaşayamazdı... Kararlıydı. Kurtulacaktı.
Tokaya daha da sıkıca sarıldı ve ondan güç almak istedi...
<><><><><><><><><><><><><><><><><>
ÇOK UZUN SÜREDİR ATMIYORUM AFFEDERSİNİZ...
AMA Bİ SONRAKİ BÖLÜMDE İNAZUMA KRALLIĞI FALAN VAR ÇOK GÜZEL OLCAK
![](https://img.wattpad.com/cover/371277592-288-k718376.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let me love you || Xiaother ||
Romanceİkizlerin anne babaları sadece kız çocuk istiyordur...