Kulağıma gelen sesler yüzünden bilincimi kazanırken gözlerimi açmayıp nerede olduğumu ve ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Caleb ile birlikte en son çiftlik evinde olduğumuzu, o çevreyi kolaçan ederken benim de uyuyakaldığımı hatırlarken şu ana odaklanmaya çalıştım.
Birileri yanımda konuşuyordu ve beni uyuyor sanıyorlardı. Bu mükemmeldi, böyle bilmeye devam etmelilerdi. En azından ben neler olduğunu anlayana kadar. Tanımadığım iki insan, benden birkaç metre uzakta beni uyandırmamak için sessizce konuşurlarken dediklerini anlamlandırmaya çalıştım. İkisi de erkekti. Ve Caleb'in onlardan biri olmadığına emindim.
Endişelenirken onun nerede ve ne durumda olduğunu bilmemek tüm sinirlerimi gelmişti. Silahlar neredeydi? Onlar silahlı mıydı? Gözlerim kapalıyken hiçbir şey bilmiyordum. Ama şu anda kısa sürelik bir avantaja sahiptim. Onlara hızlıca saldırıp silahsız bırakabilirdim. Sonra da Caleb'in nerede olduğunu öğrenirdim, gerekirse de işkenceyle yapardım bunu.
Yavaşça derin bir nefes alıp gözlerimi aralamamla hızla ayağa fırladım ve seslerin sahiplerine doğru atıldım. Bana en yakın olana çarpıp şaşkınlık dolu nidası evin içinde yankılanırken onu yüz üstü yere düşürdüm ve hızla dengemi toparlayıp diğerine saldırdım. Şaşkınlıkla arkadaşına bakmasını fırsat bilerek Caleb'ten öğrendiklerimi onun dışında birinde antrenmana dökmeye başladım. Burnuna sert bir yumruk indirip hızla aynı işlemi boğazına uyguladım. Ardından karnına dizimi geçirdim ve sol elimle saçlarından kavrayıp sertçe solundaki duvara kafasını vurdum. Gözleri titreşip bilincini kaybederken o yere yığılmadan, yerden doğrulan diğerine çevirdim bakışlarımı. Sırtına güçlü bir tekme atıp onu tekrar yere yapıştırdım ve hareket edemeyecek şekilde üstüne oturdum.
''Söyle bakalım, Caleb nerede?'' Sağ elimle saçlarından tutup kafasını geriye doğru çekerken konuştum. Yüzünde gözlerimi dikkatle gezdirirken en ufak bir mimiğini yakalamaya çalışıyordum. Acıyla çarpılmış suratı ve nefes almaya çalışırken açtığı ağzıyla kendine gelmeye çalışıyordu. Dışarıda, güneşin altında çok zaman geçirmişçesine yanıktı teni. Saçları gür ve kirliydi. Sakalını üç dört gündür kesmiyor gibiydi. Çiftlik evinin dışından gürültü gelirken hızla adamın kafasını yere vurup onu elimden geldiğince etkisiz hale getirdim ve üstünden kalkıp silahlara doğru koştum. Çantalarla birlikte bir kolonun arkasına geçip savunma pozisyonu aldım ve silahımı kapıya doğrulttum.
Kapı açılıp içeriye gülümseyen bir Caleb girdiğinde kaşlarımı çattım. Caleb bakışlarını evin içinde gezdirip en sonunda elindeki silahı ona doğrultmuş beni gördüğünde kahkaha attı.
''Neler oluyor Caleb?'' Caleb'in arkasından bir kadın içeriye girip etrafa baktığında olduğum yerden doğruldum ve silahımı indirmeden sırtımı dikleştirdim. Caleb hala güvende olmayabilirdi. Her ne kadar şaşkınlıkla etrafına bakınan kadın Caleb'i tanıyor gibi dursa da.
''Imanuel ve Cass'i şu minnacık şey mi bu hale getirdi?'' Caleb ve kadının arkasından oldukça uzun ve kaslı birinin belirip benim ve yerde bilinçlerini yavaş yavaş kazanmaya başlayanların üzerinde gözlerini gezdirip konuşmasıyla kaşlarımı çattım. Silahımı ona doğrulttuğumda bu hareketim onu eğlendirmiş gibi sırıtmış ve kafasını olumsuz anlamda iki yana sallamıştı. Sanki onu vuramayacağımı ima edercesine. Tek kaşımı kaldırıp beni sınamak istemeyeceğini belirten bir şekilde baktım ve silahımın emniyetini kapattım.
Caleb öne çıkıp bana doğru yürümeye başlarken gözlerinde hayran bir ifade vardı. Onun üzerinde hızla gözlerimi gezdirip iyi olduğuna emin olduktan sonra tekrar diğerlerine çevirdim bakışlarımı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULUTLARIN ARDINDA/2 ''SON UMUT''
FantasyBir bir yitirilen umutlar... Ölümün ruhu dağlayan kokusu... Aralanacak kapının ardında bekleyen savaş... Geçmişi yitirerek başlayan hayatlar, geleceği şekillendirecek. Ölüm kokarken her bir taraf umut filizleri yeşerecek. Birçok yoldaş bu uğurda ca...