♥Otonashi x Kanade♡

208 14 5
                                    

Otonashi'nin omzuna dokunduğu kız, ona tuhaf bakışlar atarak olduğu yerde döndü. Dilinde yuvarladığı melodi susmuş, yerini tereddütle aralık kalan bir dudağa bırakmıştı. Bu kızıl saçlı oğlanı tanıyordu ama nereden?

"Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu kız, elindeki telefonun kapağını kapatırken. Şapkasının, yüzüne düşen, onunla diğer insanlar arasına sınır koyan bir gölgesi vardı.

"Kanade!" dedi adam sevinçle parlayan gözlerle. "Tanrım, seni bulduğuma inanmıyorum!"

Elini ona uzattı, Kanade'nin de ona sarılmasını, sonunda aralarındaki hasretin sonlanmasını diliyordu. Haydi, Kanade. Gel de elimi tut; beraber bu gerçek dünyadan biraz uzaklaşalım, diye düşündü içinden. Bu düşüncesi dışına, parlayan gözlerle yansıyordu.

Kanade, ona çatık kaşlarla baktı. Yüzü tanıdık geliyor olabilirdi ama bu, onu tanıdığını ya da ismini nereden bildiğini kanıtlamazdı. Bu adam, açıkça Kanade'yi takip eden bir sapıktı.

"Bakın, kim olduğunuzu bilmiyorum ve bir tatsızlık çıkmadan evime dönmek istiyorum," dedi Kanade, huzursuz bir sesle. "Şimdi, izninizle," diyerek arkasını döndü ama adam omzunu bırakmıyordu. Kanade, çığlık atmak için kendini hazırlasa da, adam ona bir kağıt uzattı. Üzerinde adı ve telefon numarası vardı.

"Beni hatırlarsan lütfen ara. Ya da hatırlamak istersen. Lütfen." Adamın acınası sesine kayıtsız kalamayarak kağıdı aldı Kanade. Gördüğü ilk çöp kutusuna atacağından emindi.

"Pekala, Otonashi-san. Şimdi, izninizle." Son cümlesini tekrar ederken arkasını döndü ve elinden geldiği kadar hızlı, orayı terk etti. Bu adam kimdi, neyin nesiydi bilmiyordu ama kesinlikle onu bir yerden tanıyordu ve nereden olduğunu bilmeden de rahat edemeyeceğinin farkındaydı.

Gelecek metroyu beklerken kendi kendine mırıldanıyordu: "Okuldan mı ki? Yo, o zaman tanırdım. Piyano dersinden olabilir mi? Hiç sanmıyorum. Belki de bizim sokakta oturuyordur, anneme sormalıyım." 

Tüm ihtimalleri aklında tartarken, metronun geldiğini fark etmemişti. Hatta tekrar tekrar yapılan duyuruları da. Sonunda ayağa kalktığında, metro çoktan olduğu yeri terk etmişti. İçinden lanet okuyarak bir sonraki metroyu beklemek için yeniden yerine çöktü.

O esnada içeri giren adamdan saklanmak istiyordu.

Bu, onun belalısıydı. Ona aşıktı ve bunu saklamıyordu. Defalarca Kanade'yi kenara sıkıştırıp ona kötü şeyler yapmıştı. Her seferinde çığlıklarıyla bunu engelleyen Kanade, eğer bu adam yanına oturursa ne yapacağını bilmiyordu. Görülmemeye çalışarak şapkasını düzeltti.

Adam, ilk önce onu fark etmedi; yanındaki insanlarla şakalaşmakla meşguldü. Ama Kanade'nin bacağının hemen yanına, elindeki teneke kutuyu atmak için eğilince, kızın korku dolu gözlerini görmemesini mümkün değildi. 

"Selam," dedi pişkin bir sırıtmayla. "Hazinemin böyle bir saatte metroya binmesini beklemiyordum." 'Hazine' Kanade oluyordu.

"Eve gideceğim," dedi ve ayağa kalkmak için doğruldu. "İzin verir misin?"

"Seni bırakmama izin ver," dedi adam, kolunu Kanade'nin beline sararken. "Belki birkaç yere daha uğrarız." Kanade, tam en sert tekmesini ona indirmeye hazırlanırken, arkasından başka bir elin onu çektiğini fark etti.

"Bu adam kim, sevgilim?" diye sordu az önce gördüğü adam, Kanade'yi kendi tarafına tamamen çekip o pislikle temaslarını sıfıra indirirken.

Kanade, 'Sevgilim' kısmına şok olsa da, kendini ele vermeden hızlı hızlı konuşmaya başladı. "Bir sorun yok, sevgilim. Bu adamla sadece konuşuyorduk."

"Ah, konuşmanız bittiyse, ayrılmasını isteyeceğim sanırım." Otonashi duraksadı, yüzünde nefret dolu bir ifade oluştu. "Çünkü göz zevkimi bozuyor."

Adam şaşkın bir ses çıkartıp, yumruğunu sallamak için hazırlandı ama Otonashi çok daha hızlıydı. Kanade'yi bir kenara itti, kendi de eğildi ve yumruğu kolayca savuşturmuştu. Kendinden oldukça iri yarı adamın kasığına bir tekme atıp iki büklüm olmasını izlerken, oldukça sakindi. Kanade'yi de peşinde sürükleyip metro istasyonundan hızlı adımlarla çıktı; arkadaşlarının da adam kadar kavgaya istekli olduklarını tahmin ediyordu ve her ne kadar dövüş eğitimi iyi olsa da, Kanade'yi bu işe bulaştırmak istemiyordu.

Meydandaki şaşaalı binanın önündeki geniş merdivenlerde durdu. Kanade'nin elini de soluklanması için bıraktı. İkisi de ellerini dizlerine koyup hafifçe eğilirken, sadece ciğerlerine gitmek için çabalayan oksijene odaklanmışlardı.

İlk konuşan Otonashi oldu. "Kendini nasıl öyle bir duruma soktun?"

"O adam hep böyle," dedi Kanade, bıkkın bir tavırla. Sonra duraksadı. Dehşet verici bir şekilde, kendini bu adamın yanındayken oldukça rahatlamış gibi hissediyordu. "Siz kimsiniz?" dedi etrafta yeterince insanın olduğundan emin olunca. "Beni nereden tanıyorsunuz?"

"Adım Otonashi Yuzuru," dedi adam gülümseyerek. Kanade, bunu zaten biliyordu. "Ben... Nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama hatırlamamana şaşırdım açıkçası." Elini sol göğsünün üzerine koydu. "Benim bir kalbim yok."

Kanade bunun imkansız olduğunu biliyordu. Hiçbir duygu belirtmeden, gözleri göğsüne kaydı. Kalbi olmayan biri için oldukça kanlı canlı görünüyordu.

"Ciddiyim, nabzım atıyor ama kalbim yok. Bak." Hızla Kanade'nin elini tutup göğsüne koyarken, Kanade tepki veremeyecek kadar şaşkındı ama sonunda fark etmişti. Otonashi denen bu adamın kalbi, gerçekten atmıyordu.

Aniden, gözünün önünde bir anı belirdi. Bir adamı bıçaklıyordu, hem de tereddüt etmeden. Bıçağı kalbine sokup çıkardı ve adamın kalbi olmadığını fark etti. Gözleri şaşkınlıkla açılırken, tüm hisleri birbirine karışmıştı. Bu adamı tanıyordu.

Tam kim olduğunu anlayacakken Kanade, gerçek dünyaya geri döndü ve karşısında, güven veren gözlerle bakan Otonashi'yi buldu. Az önce gördüğü ve adını veremediği 'hayal'deki adamın o olduğundan emindi. Otonashı de onu tanıdığından bahsedip duruyordu. Kanade, mantıklı bir açıklamayı hak ediyordu.

"Biz, kimsenin ölmediği bir dünyada seninle karşılaştık. Ne kadar bıçaklanırsan bıçaklan, kaç kere kurşun yersen ye, kaç kilometre yükseklikten düşersen düş, ölmezsin. Hatta ilk gecemde, beni bir kere öldürmüştün bile."

Kanade'nin gözleri şaşkınlıkla açıldı, bu sefer yine Otonashi'nin, onun tam kalbinin üstünde yatarak geçirdiği saatleri gösteren bir hayal gördü. Otonashi, ona teşekkür ediyordu.

"Sana aşık olmuştum ve seni oradan kurtarmak için silinmeni istedim, bana ne kadar acı verse de." Otonashi cümlelerini noktalarken, Kanade'nin aklında o ve kendisinin sarılarak ağladıkları bir sahne canlandı. Kanade ağlamıyordu gerçi; ama Otonashi'nin, onun adını feryat ederek döktüğü gözyaşlarının haddi hesabı yoktu.

"Gitmeden önce bir tören bile yapmıştık. Yuri ve Hinata'yı hatırlıyor musun?" Mavi saçlı, içten gülüşlü bir oğlan ve kendine güvenle yüz hatları şekillenmiş bir kız, gözünün önüne geldi. "Ya Yuri'yi?" Bu sefer, o mavi saçlı çocuğu döven bir kızla karşılaştı aklında. "TK? Shiina? Ayato? Noda? Takamatsu?" Kanade, yavaşça hepsini hatırladı.

Otonashi duraksadı, Kanade'nin yüzündeki ifadeden, hatırlamaya başladığını anlamıştı. "Ya beni?" diye sordu, artık kendini tutamayıp ona sarılırken. Yine gözlerinden mutluluk gözyaşları dökülüyordu.

Böylece Kanade, "Melek" olarak görülüp, ona karşı savaşıldığı ilk günden itibaren, teker teker her şeyi hatırladı. Gerçekleri idrak ettiğinde, beyninde yanan tek bir düşünce vardı; Otonashi'yi tekrar bulmuştu.

Onun da gözünden bir damla yaş akarken, Otonashi'yi sıkıca sardı. 

"Teşekkür ederim," diye mırıldandı. "Bana, her şeyi yeniden hatırlattığı için. Bana, seni verdiğin için."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 07, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Shipler HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin