-Artık kalkmalıyım. İşler beni bekliyor.
-Tamam ama önce şu baldan ye, azıcık enerjin yerine gelir.
Mustafa yerinde dikleşti ve ona kaşıkla uzatılan balı ağzına aldı. Ivan'nın uzattığı kaşıktaki balı bitirdikten sonra bide üstüne uzattığı meyveden yedi tam ayağa kalkacaktı ki Ivan su verdi. Onu da içti.
-Bitti mi bana vereceklerin?
-Aslında daha fazla şey yemen gerekir ama seni tutmuycam.
-Hah... Koskoca Padişahım ben bu kadarla bir şey olmaz.
-Hıhı
-Her neyse hadi gel, ilk çalışma günün bugün.
Ivan ayaklandı ve Mustafa'yı takip ederek ilerledi. İkisi birlikte sarayda yürürken, Mustafa bir kapının önünde durdu ve içeri girdi, hemen arkasından Ivan da girdi.
-Hoşgeldiniz Paşalar!
-Hoşbulduk Padişahım! ×5
Mustafa'nın oturmasıyla diğerleri de oturdu. Mustafa eline aldığı kağıtları orta yere serdi.
-Bu vaziyet nedir paşalar? Hazinedeki para nasıl azalır?
-Paşam borçlar çok arttı. Özellikle savaş sonrası orduyu iyileştirmek için paraya gerek duyuldu.
-Bunlar olurken neden bana haber verilmiyor! Artık beni yoksayıp kendiniz mi yönetmeye başladınız! Hazineden alınan paralar maaşlarınızdan kesilerek ödenecek. Ve eğer ki bundan sonra benden habersiz tek adım atılırsa, bilin ki o kişi kellesinden olur.
Ivan biraz şaşırmıştı çünkü ilk defa bu kadar sert görüyordu onu, bu hali gerçekten hoşuna gitmişti.
Toplantı bittikten sonra odadan çıktılar.-Vay be... Baya serttin Kağanım
-Ülke ancak böyle yönetilebiliyor çünkü kibarlığı zayıflık sanıyorlar. Beyinsizler...
-Eh insanlardan beklendiği gibi ama tabi sen hariç!
Mustafa hafif sırıttı bu söze ama geri hemen ifadesini düzeltti.
-Neyse daha kontrol edilecek çok yer var. Gidelim.
...
Öğle yemeği için yeniden odaya döndüler. Ivan baya yorulmuştu. Ne çok dolaşmış ve konuşma dinlemişti! Başı ağrıyordu resmen.
-Kağanım beni o kadar yordunuz bir ısırık alabilir miyim?
-Ne?
-Bir ısırık, bir yudumcuk kan diyorum. Lütfenn
-Böyle anlaşmadık ama her gün sadece bir kere
-Off ama beni çok yoruyorsunuz böyle nasıl dayanıcam?
Mustafa inanmaz bakışlar atıyordu, Ivan ise yavru kedi bakışlarıyla kendini acındırmaya çalışıyordu. Aslında kana ihtiyacı falan yoktu. Sabah içtiği ona üç gün yeterdi ama o kanı değil Mustafa'yı istiyordu.
-Ciddi misin?
-Evet, bak hatta rengim soldu...
-Zaten solgunsun-
-Ama şuan ekstra solgunum!
-Hahh tamam ama azıcı- AH! Aptal vampir!..
Ivan çoktan Mustafa'nın boynuna gömülmüş tadını çıkartıyordu. Kan içmekten çok sabit duruyor ve oyalanıyor gibiydi ama Mustafa ne yaptığı pek anlamadığı için ses etmedi. Ivan ise kendini kaptırmış gibiydi dişlerini boynundan çekmişti ama dudakları hala vücudunda geziyordu. Omzundan aşağı yavaş yavaş öperek ve emerek göğüsüne ilerliyordu.
-Hey! Napıyorsun, hey!
Ivan kendini fazla kaptırmıştı, cevap vermedi. Mustafa hafif paniğe kapıldı ve Ivan'nı saçından tutup geri çekti.
-Naptığını sanıyorsun!
-Ah... Şey sadece başka bir yer- dur hayır yani... Üzgünüm biraz kaptırdım kendimi...
-Biraz? Isırık izini saymıyorum zaten ama öpücük izleri! Ahh doğruyu söyle. Benden hoşlanıyor falan mısın?
-Zaten bilmiyor muydun? Lan bilmiyor muydun harbiden!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Osmanlı'da Bir Vampir
Vampiros-Bir kaç yüzyıllık uykumdan uyandım ve görüyorum ki Türkler görmeyeli baya değişmiş... -Ne!? -Oğlancılık falan hiç yoktu sizde diyorum :)