Abimin o iç ısıtıcı gülümsemesinden sonra abimle birlikte okulun içine girdik. Sürekli birileri abime selam veriyor, hâlini hatrını soruyordu. Beni sınıfıma götürürken önümüze 4 oğlanın çıkmasıyla bir anlığına duraksadım. "Aaa, tüh! Kanka sen ölmedin mi ya?" dedi en öndeki çocuk. Bir kahkaha patlatıp sarıldılar ve daha sonra hepsi birden bana bakıp beni güzelce bir süzdü. "Aaa, len senin kardeşin mi bu? Ana maşallah çok tatlı ya!" demesiyle şaşkın bir şekilde ona baktım. "Abartmasan mı canım arkadaşım, hem aranızda bir yaş var hem de benim kız kardeşim." abimin böyle demesiyle çocuk boğazını temizleyip "Pardon." dedi. "Sorun yok, yanlış anlamadım." dedim içten bir gülümsemeyle. Gülümsedi ve yolumuza devam ettik. Beni sınıfa getirdiler ve bırakıp gittiler. Sınıfa son giren ben olduğum için sadece boş bir yer vardı. Cam kenarında, en arkadaydı. Bir çocuk kafasına ceketinin kapüşonunu çekmiş yatıyordu. İlk günden en arkada oturmak istemezdim. Önlerde oturmayı hep çok sevmişimdir. Çok oyalanmadan yerime yürüdüm ve çantamı bıraktım. Çantamı bırakmamın sesiyle çocuk kafasını kaldırıp bana baktı. Ardından kafasını tekrar sıraya gömdü. Ben de sırama oturdum ve bir kitap çıkarıp kendimi onun güvenli ve huzurlu kollarına bıraktım. Kitaplar benim için hep huzur bulma merkeziydi. Evden çıkmadan farklı diyarlar keşfederdim onlar sayesinde.
Biraz zaman sonra kapı açıldı ve içeriye siyah saçlı, koyu kahverengi gözlü, orta yaşlarda, normal kilolu ve boylu bir erkek hoca girdi. Kaşları hep çatık gibiydi. Öğretmenin sınıfa girmesiyle herkes ayağa kalktı. "Günaydın!" dedi hoca. Her zamanki klasiklerden. Bütün sınıf birden "Sağ ol!" dedi. "Oturun." herkes öğretmene bakıyordu. Öğretmense yerine oturmuş, sınıf defterini yazıyordu. İşini bitirdikten sonra ayağa kalkıp "Çocuklar ben Edebiyat öğretmeniniz Oğuz Yeşilağaç. Bu sene bir değişiklik olmazsa Edebiyat derslerinize hep ben gireceğim." dedi. Şimdiden tırsmıştım. Hatta sanırım sadece ben değil tüm sınıf tırsmıştı hocadan. Sesinin o derinliği bile gayet ürkütücüydü. Bütün bir seneyi kızgın bir Edebiyatçıyla geçireceğimiz gerçeği midemi bulandırıyordu. 8 yıllık eğitim hayatımın 8 yılında da yüzü asık öğretmenlerden nefret etmişimdir. Gülümsemese bile itici gelir bana. İlk günümüzün ilk dersi olduğu için tanışma ile geçecekti bu ders. Herkes adını söyledi sırayla. Sıra bana geldiğinde fazlasıyla gergin ve heyecanlıydım. Kalbim yerinden çıkıp dışarıda atmaya başlayacak gibi hissediyordum. Ki bu oldukça korkunçtu. Ayağa kalktığımda çocuk kafasını kaldırdı ve bana baktı. Gözlerimin içine içine bakması beni ayrı bir geriyordu. Çocuğun gözlerinin rengini o an fark ettim. Maviydi. Masmaviydi. Gökyüzü kadar parlak ve bir okyanus gibi berraktı. Kalbim daha da hızlanmıştı ve nefesim daralmıştı. Herkesin gözü benim üzerimdeydi. 'Sakin ol Açelya, alt tarafı iki kelime birleştirip basit cümleler elde edeceksin!' Derin bir soluk aldım ve verdim. Omuzlarımı iyice kaldırdım ve geriye attım. Başımı dik tuttum. "Ben Açelya. Benden 1 yaş büyük bu okulda okuyan bir abim ve bir de kedim var. Bu kadar..." dedim tebessüm ederek. Hocanın işaretiyle geri oturdum. Her yerim küçük bir yavru kedi gibi titriyordu. Yanımdaki çocuk ayağa kalktı ve konuşmaya başladı. Sıra ona göz dikme sırası bendeydi. Çocuğu süzmeye başladım. Kestane rengi saçları, bir okyanus kadar mavi gözleri vardı. Çene kası belirgindi. O masmavi gözleri beni içine çekiyordu sanki. Gözleri bir okyanustu ve dalgaları içime işliyordu. Onun gözlerine bakarken kayboluyor gibiydim sanki. Onun okyanusunda kayboluyordum... Çocuk ayağa kalktığında fark ettiğim bir şey daha vardı. Çocuk fazlasıyla uzundu. En az 1,85 vardı. "Ben Demir. Tek kardeşim." dedi ve yerine oturdu. Hmm, Demir. Vay be! Sıra arkadaşımın adını da bu vesileyle öğrenmiş olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanusunda Kaybolmak
Ficção Adolescente"Gözlerinde kayboluyor gibiydim. Mest oluyordum onun gözlerinin içine bakarken. Okyanus mavisiydi. İçime işliyordu dalgalar. Ben onun okyanusunda kayboluyordum adeta..." -------------- Wattpad'de Okyanusunda Kaybolmak adlı ilk kitaptır.