20 2 0
                                    

Bu kurguyu sevgilim için yazıyorum ve özel bir hikâyesi var benim için.
bazı mesajlaşma kısımları onunla olan konuşmalarımız ve onunla olan anılarımızdan oluşacak. Yaşadığım olayları veya konuşmaları italik yazı ile yazacağım. İlk kurgum ve kırıcı olmadan eleştiri yaparsanız memnun olurum🫶🏻
Baştan belirteyim, angst bir şekilde bitecek.
Finali mutlu bir şekilde bitirmeyi düşünmüyorum ve kurgunun temeli angst olduğu için mutlu bir son yakışmaz.
-Camelia aslında bir çiçek türüdür. İlgimi çektiği için camelia koymak istedim,kapak tasarımınıda altı ay önce yapmıştım-

Bazı tetikleyici sahneler olabilir, bölüm başında bunu belirteceğim.
Smut yazmayı seven birisi değilim,bir şekilde ayarlarım(umarım)😓
Herhangi bir beklentim yok,sadece içimden geldiği için yazıyorum.
Okurken şarkı dinleyenler için,çalma listesi hazırladım instegramdan öne çıkanlara koyacağım.
@fxbiante

Umarım beğenirsiniz💌
•••

Ne kadar yaşar ki insan?
Bin gün mü,tek bir gün mü?
Bir hafta mı, yüzyıllar mı?
Ne kadar sürer insanın ölmesi?
Ne demektir “-Sonsuza kadar”?
-Pablo Neruda

Keşkelere sırtını dönmüş,'Belki'lere umut ipliğini geçirebilmiş güzel insanlara.

                                       🌙

O zamanlar tek hedefim oyunu kazanmaktı. Oyun? Ne kadar da basit. Herkese hatta herşeye karşı inadına yaşamaktı çocukluk. Değerini sonradan anladım.
Zamanı geriye sarıp tekrar tekrar yaşamak istediğim o kadar çok şey vardı ki.. keşke mümkün olsaydı da,Ancak hayal meyal hatırladığım yüzünü hafızama iyice kazıyabilseydim.  Acımasızca maalesef dediğini duyar gibiyim,sevgili günlük.
Sanırım haklısın da.
Ama özlem..Hep orada. Adeta bir zincir gibi kat kat dolanmış bedenime. Ömür boyu o zincirle yaşamaya mahkum edilmiş gibi bir müebbet hissi.
Yolun ortasın da elim kolum bağlı farklı bir yola sürükleniyorum. Güney kore Seul'e dönüyorum,bu sadece ülkeme olan yolculuk değil,buna inanıyorum.
Farklı olacak. Yeniden ve yeniden umut etmekten başka seçenek yok.

Üniversiteye orada başlıyorum,güzel olacak diyor babam. İnanmak istiyorum ona. istediği gibi bir mimar olacağım. Yeni ev,yeni arkadaşlar,yeni bir ortam,yeni kitaplar ve keşfedeceğim yeni şarkılar olacak. Hayatımda bir sürü yeni.  Tüm bu yenilerin arasında kalan biri. Yıllardır orada bekliyorsa,bundan sonra çekip gider demenin kendini kandırmak olduğunu yeni öğrendim.

Daha fazlasını okuyacak gücüm yoktu. Günlüğümü büyük bir gürültüyle kapatırken gözlerimin de defterimle aynı kaderi paylaşıyordu. Özgürlüğünü ilan eden gözyaşlarımın arasında,yine aynı sözlerdi.


"Beni unutma,olur mu? Sen benim tek arkadaşımsın."
Başımı dikleştirip kaşlarımı kaldırarak Taehyung'a baktım.
"Unutmam." Gülümsedim. "Geri döneceğiz ki zaten. Tatil için gidiyoruz,yani beş ay."

Elindeki topu oturduğu yerde birkaç kez sektirip yeniden kucağına bıraktı. "Geri gel,çünkü benimle başka konuşan kimse yok. Ama sen benimle oturuyorsun,oyun oynuyorsun,beraber elma yiyoruz,sen okuldakiler gibi değilsin."

Babasının onu ve annesini küçük yaşta terk ettiğini ben de sınıf arkadaşlarından duymuştum. Terk edilmekle tanışmış o çocukla acısını. Beraber yaşadığımız her şeyi,sokakta bulduğumuz yavru bir köpeğe gömmüştük. Onunla gülüp onunla ağlarken ondan başka arkadaşımın olmaması eksiklik olarak gelmemişti bana. O annesinin bu gidişinden kendini suçlasa da,onun bir suçunun olmadığını o yaşlarda bilirdim.
Biz birbirimize benziyorduk.

Aramızda dört yaş vardı. Ama ne o on iki yaşında gibiydi ne de ben sekiz... Hep acının insanları çabuk büyüttüğüne inanırdım. ben tüm o şımarık çocuklara karşı elini tutarken,beni sonsuza kadar koruyacağına söz vermişti. Ben de o eli bırakmama sözü vermiştim. Küçüktük ama birbirimizi anlıyorduk.

"Hani sana sonsuza kadar ne demek diye sormuştum ya,hatırlıyor musun?"

Koyu kahverengi gözleri bakarken güneşin etkisiyle kısılmıştı.
"Hatırlıyorum,bilmiyorum demiştim." Taehyungta benim gibi gülümsedi. Gülümsemesi hoşuma giderdi. O gülümsediğinde kendimi gülerken bulurdum.
"Neden sormuştun peki? Sen hatırlıyor musun?"
Başını iki yana sallayarak,"Hayır,bir yerden duydum ve ben de merak ettim."

İçimizden geldiği gibi eğlenmeye değerdi.
"Hiçbir fikrimiz olmamasına rağmen var mı diyorsun yok mu?"  Diye sormuştum ona.
Biraz düşündükten sonra,"Var,bir yerde mutlaka var diyorum." Demişti. O zamanlar bu cevap beni hiç düşündürmemişti.
Bir an bile düşünmeden,"bence yok" diye karşı çıkmıştım ona.

Adını ilk defa duyduğum bir şey yüzünden iddiaya girmek mi? Evet,bunu yapmıştım. Karşısındaki yerimi alarak yapmıştım hem de. Cevabını bulamayacağımı bilmeden.
Gülümsemem daha da genişlerken derince bir nefes aldım.
Gözümün önünde salınan görüntüler sadece biraz olsun on yıl önceye dönmek isteğimi destekliyordu.
Sadece birkaç saniyeliğine gidip özür dilemek istiyordum ondan. Söylediğim gibi dönemediğim için özür dilemek istiyordum defalarca. Yerine gelmeyeceğini bilsem dahi istiyordum.
Hâlbuki o günün,onu son görüşüm olduğunu birileri kulağıma fısıldasaydı,daha sıkı sarılırdım ona...

Gözlerimden istemsizce dökülen gözyaşlarımı elimin tersiyle geri gönderirken içime süzülen anıların altında ezileriken bulmuştum kendimi. Kaya altında unutulmuş küçük bir yaprak gibi âdeta. Büyüdükçe  büyüyen bir parça. En kötüsü de,bu yükle hâla nasıl yaşayacığımı bilmememdi.
                                        🌙

Umarım düzgün ve güzel olmuştur. Kontrol etmeden yazdım,nasıl olduğuna dair bir fikrim yok o yüzden.


                   Sevgilerlimle M-

Camelia-TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin