"Başka bir planın yok değil mi?"
"Yok yok," diyerek gözüme tatlı kaçan bir jest yaptı. Asansöre önce onun binmesine müsaade ederken hafifçe başını eğip devam etti. "Zaten cuma akşamı. Ben de tek başıma çıkarım diyordum."
Gülümsedim. Elimdeki poşette kalan iki donutun sağlamlığını doğruladım. Prensim odama geldiği an onunla beraber çıkmayı, tatlıları gösterip dışarıda bildiğim güzel bir yerde oturup yemeyi teklif etmiştim. Beklemiyor gibiydi. Ben de kendimden beklemiyordum. Jisung'un anlık fikri, aklıma yatmış ve işe yaramıştı işte. Hyunjin akşamını benimle geçirmeye -donut yemeye- onay vermişti.
Şimdi, kendim yerine şirkete araba aldığım için hayal kırıklığı yaşıyordum. Chan da henüz gelecek değildi zaten.
Küçük otoparkta yaklaştığımız şoför bizi gördüğü gibi sigarasını yere atıp söndürdü.
"Arabayla işin var mı?" dedim genç oğlana.
"Evet efendim. Bay Bang örnekleri almaya gelmemi söylemişti, bir saate fabrikada olmalıyım."
Hafifçe kafamı salladım ve Hyunjin'e döndüm. "Dönüşte biraz yürümek zorunda kalırsak," dedim. "Sorun olur mu sizin için?"
"Hayır hayır, hiç olmaz. Severim yürümeyi."
Cevabına gülümseyip ilerledim. Onun için kapıyı açtığımda açıkça utandı, kızardı.
Galiba tatlılığından krize gireceğim.
"Buyrun." diyerek onu şok halinden kurtarmayı umdum. Öyle de oldu. Hızlıca teşekkür etti ve başını eğerek otomobilin arka koltuğuna kuruldu.
Bu arada bizi izleyen şoföre döndüm. "Son konumlarda olması lazım, park kamp alanı diye geçiyor," diye açıkladım gideceğimiz yeri. "Bir de, yol üzerinde bi' markette duralım."
"Tamamdır efendim."
Arabadaki tek ses, şoförden açmasını istediğim radyodan yükselen neşeli bir One Direction şarkısıydı. İstediğim gibi bir kez durduk. Hyunjin sorduğunda, "Susuz kalmayalım, içecek alıp geleyim." demiş ve doldurduğum iki poşeti bagaja koymuştum.
Sonra yol daha seyrekleşti. Ağaçlar arttı. Hyunjin hemen yanımda, batmak üzere olan güneşin gökyüzüne bıraktığı renkleri çalıyor, güzel suratına konduruyordu. Bir kez ona baktığımı yakalamış olmalıydı. Yerinde kıpırdanıp nereye gittiğimizi sormuştu. Rezilliğimle baş başa kalarak susmuş, şoförün merak uyandırıcı şekilde, tam şu an girdiğimiz alanı övmesini dinlemiştim.
"Burayı duymuştum," diye sanki kendi kendine konuşmaya başladı. Sonsuzluğa uzanıyormuş gibi duran çimlerde ilerledi. "Daha açılmamış diyorlardı ama."
Gencin elinden poşetleri alarak ona kafa işareti yaptım. "Teşekkür ederiz Jungwon."
"Rica ederim efendim, iyi akşamlar dilerim."
"Çok teşekkürler!" dedi Hyunjin de şoför ayrılmadan hemen önce.
Genç takdir edilmesinin getirdiği mutlulukla başını salladı. Arabayı geri vitese alıp alanın girişinden tekrar çıktı ve uzaklaştı.
"Çok güzelmiş burası." dedi Hyunjin derin bir nefes çekerek.
"Evet," dedim ona bakarken. "Çok güzel."
Kendisine söylediğimi fark etmedi. Etmemesi işime gelirdi. Bugün ikinci kez ona yakalanmak istemezdim. Elimdeki poşetlere eğildi, tutmak ister gibi bekledi.
"Sadece içecek almayacak mıydınız?"
"Acıkma ihtimalimizi de hesaba kattım," dedim omuz silkerek. Biraz ileriye konulmuş o masalı bankı biliyordum, yürümeye başladım. "Hadi, gelin lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
big jet plane - changjin
Fanfictionchangbin: benim insanlara adıyla seslenememe gibi bir problemim var da sana sevgilim diyebilir miyim [texting, düzyazı] [love at the first sight] [yan ship: chansung]