.. Karşımda ay ışığı altında bir gölge belirdi.. Daha kim olduğunu anlayamadan üstüme yığıldı. Tanrım ne kadar da ağırdı. Az daha ezilecektim. Sırtını duvara yasladım. Hemen kapıyı kapatıp ışıkları açtım. Alistair'dı bu. Her yeri kan içindeydi. Üstünde neredeyse paramparça olmuş , ona verdiğim gömlek vardı. Ya bıçaklı saldırı ya da hayvan saldırısı olmalıydı. Ama birinin ona saldırdığı kesindi. Kapı tekrar çaldı kan içinde olduğu görünmesin diye panikle askıdaki ceketi Alistair'in üstüne geçirdim. Derin bir soluk aldım. Gelen Kyra'ydı.
_ Selaam ! Benden istediğin dosyaları getirdim.
_ Ah tabi ya ! Gelsene !
_ Yok gelmeyeyim. Annem bekler şimdi.
_ O zaman biraz bana yardım edebilir misin?
Kyra ile beraber Alistair'i odama taşıdık. Çok ağırdı gerçekten.
_ Bu da kim? Nesi var bunun?
_Bir arkadaşım. Sanırım alkolü fazla kaçırmış.
_ Hadi ya!! Kolay gelsin sana o zaman , ben kaçar.
_Çok teşekkür ederim Kyra çok sağol.
_ Rica ederim. Okulda görüşürüz.
Kyra'yı uğurlayıp kapıyı kapattıktan sonra koşarak merdivenlerden çıkıp Alistair'in yanına gittim. Üstündekileri çıkardım. Her yer kana bulanmıştı. Karnında, omzunda , boynunda, kaşında sıyrıklar vardı. Hemen banyoya gidip ilk yardım kutusunu aldım. Yardım sırası bendeydi. Önce küçük bir havluyla yaraların üstünü temizledim. Sonra baticon ve gazlı bezle yaraları kapadım.Cayır cayır yanıyordu. Abartısız elimi alnına koyduğumda yandığını hissettim. Banyoya koşup ne kadar ilaç varsa indirdim. Teker teker okudum, ağrı kesici ve ateş kesicileri aldım. Bu cüsseye bir hap yetmezdi herhalde. Toplamda dört tane hapı aldım.
_ Alistair ! Alistair! Hadi biraz kalkmaya çalış.
Homurtular çıkararak doğruldu. Fırsattan istifade hemen ilaçları bir bardak suyla yutturmayı başardım. Sonra tekrar yattı.Ne yapsam bilemedim. Hastaneye gitsek nasıl bir açıklama yapardım? Diyelim ki gittik ya gerçekten polis onu arıyorsa?
Mutfağa inip buzdolabına baktım çorbalık malzeme bir domates vardı. Hemen domates çorbası yaptım. Küçük bir tepsiye bir kase çorba birkaç dilim ekmek ve su koydum. Yukarı çıktığımda hala baygın yatağın ortasında yatıyordu. Olan kuvvetimle Alistair'i doğrulttum. Arkasına yastık koydum. Zorla da olsa çorbayı içirdim. Ateşi biraz olsun iyiydi ama yine de vardı. Aşağıya inip bir tasa buzları boşalttım. Biraz da su koydum. Banyodan el havlularını aldım. Ateşini düşürmeyi başarmıştım sanırım.
Saat neredeyse ikiye geliyordu. Çalışma odama girdim. Beyaz büyük çalışma masam, iki mavi büyük koltuğum, müzik setim, liseden kalma beyzbol sopam ve madalyalarım haricinde odaya bir şey koymamıştım. Sakin kafayla çalışmak tercihimdi. Sakin bir müzik Cd'si seçtim. Kyra'nın getirdiği dosyaları inceledim. Çok yorgundum mavi koltuğa kıvrıldım ve müzik eşliğinde uykuya daldım.
Çok geçmemiş olmalı ki aşağıdan gelen bir patırtıyla uyandım. Sanki bir şeyler düşmüş ya da devrilmiş gibi bir sesti. Beyzbol sopasını aldığım gibi dışarı fırladım. Hala sesler geliyordu. Sırtımı duvara dayayıp beyzbol sopasını iki elimle kavradım. Yavaş yavaş basamaklardan indim.
Her yer darmadağın olmuştu. Salon koltuğu devrilmiş. Battaniyelerim dolaptan çıkmış yerlere dağılmıştı. Merdiven boşluğuna baktığımda Lidya kanlar içinde yatıyordu. Dünya başıma yıkılmıştı sanki. Gözlerim dolmuştu. Mutfağa doğru hareket ettim. Açık buzdolabı kapağı dışında başka ışık yoktu. Yerlerde cam parçaları, yiyecek parçaları vardı. Mutfağa doğru ilerlerken boynumda bir nefes hissettim. Sanırım arkamdaydı. Hiç farketmemiş gibi yaparak ilerledim. Arkamdan geliyordu. Işıkları açmak için mutfak duvarına yöneldim. Işıkları açıp beyzbol sopasını kafasına geçirdim. Karşımdaki sadece bir hırsız olsa beyzbol sopam yeterliydi belki de . Ama dev gibi bir kurdu karşımda kıpkırmızı gözleriyle bana bakarken görmeyi planlamamıştım. Beyzbol sopam ikiye parçalandı.
İşte şimdi sıçtım. Arkamı dönüp koşmaya çalıştım. Ama nafile beni ensemden tutup havaya kaldırdı. Ayaklarım yerden kesilince tekme atmaya çalıştım. Sudan çıkmış balık gibi göründüğüme emindim. Ne kadar debelensem de yerinden kıpırdamıyordu. Hafif bir ileri geri yaparak beni karşı duvara fırlattı.Doğrulmaya çalışırken bir kurt daha geldi. Bu sefer birbirlerine dalaşıyorlardı.Fırsattan istifade kaçmaya çalışırken omzumun hemen üstünden duvara saplanan bıçak durdurdu beni. Ucuz yırtmıştım. Ama hareket edemiyordum. Kıyafetten kurtulmam gerekiyordu. Gömleğin düğmelerini teker teker açmaya başladım. Ellerim tir tir titriyordu. Tanrım kabus olmalıydı bu.
Kulakları sağır eden bir kükreme ile sonradan gelen mavi gözlü kurt bana doğru yaklaştı. Pençesiyle beni kavradı ve karnına yaklaştırdı. Salon camını kırıp ormana doğru koşmaya başladı. Yüzüm yere o kadar yakındı ki arada bir çimenler yüzüme çarpıyordu. Kaç kilometre koştuğumuzu bilmeden uzun bir süre koştuk. Sonunda durdu midem alt üst olmuştu. Küçük bir mağara deliğinden içeri girdik. Beni yavaşça taş zemine bıraktı. Tanrım donuyordum. Sadece iç çamaşırlarımla kalmış olmamın da etkisi vardı tabiki ama bu mağara da çok soğuktu. Tam karşıma geçti ve uzandı. Çok eşsizdi. Tüyleri parlıyordu. Büyük bir burnu ve keskin dişeri vardı. Gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Sanırım soğuktan ölecektim burada ya da koca kurdun akşam yemeği olacaktım. Dişlerimin takırtısı mağarada yankılanmaya başladı. Kurt sol patisini uzatıp belimden kavradı ve kendine çekti. Tanrım sıcak ve yumuşaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skeur
Teen FictionHera, üniversiteli bir gençtir. Hayata tek başına tutunmaya çalışır. Hayatında pek fazla insan yoktur yeni insanlarla tanışmayı pek sevmez. Tâki otostop çektiği arabadaki gence kadar...Daha önce hiç görmediği içine kapanık fazla sakin bu genç kimdi...