We Were Too Close To The Stars

110 12 9
                                    


Geldiği gece kulübüne girmeden önce son bir kez daha sıktı mint kokulu parfümünü,Jisung. Son kez zincir kolyelerini düzenledikten sonra girdi tanıdık olduğu ortama. Mekan yine dolmuş taşıyordu.

Kalabalığın arasından yürümeye başladı. Bir yandan da telefonundan çocukların ayarladığı oda numarasını kontrol ediyordu. "25.." diye mırıldandı ve telefonu kapatıp arka cebine attı.

Bara doğru yürümeye başladı. Genç yaşlarda olan barmene yaklaşarak elini uzattı. "Han Jisung,oda 25'in anahtarını istiyorum." Barmen duyduğu isim ile hafifçe gülümseyip tezgahın altındaki çekmecelerden birini açtı ve eline aldığı 25 numaralı anahtarı uzattı Jisung'a. Jisung aldığı anahtarı elinde sıkıca kavrayarak barın arka tarafına yürümeye başladı,her köşede yitiren çiftleri es geçerek.

Arkada beliren uzun koridorun önüne geldiğinde soluklanmak için biraz bekledi. Aklındaki düşünceleri uzaklaştırmak için biriyle sevişecekti bu gece. Ne kadar doğruydu bu karar? Orası tartışılırdı. Ama Minho'nun ayrıldıkları günün gecesinde başka bir kızla post atması kadar acıtamazdı,değil mi?

Kafasını sallayarak kendine gelmeyi başardı,Jisung. Koridorun sonlarında olan 25 numaralı odaya ilerledi.

Sonunda odanın önünde olduğunda derin bir nefes aldı. Aldığı anahtarı yavaşça kapının kilidine soktu ve çevirdi. Kapı kulbundan yardım alarak hafifçe itti kapıyı. İçeriden sadece nefes sesleri geliyordu. Jisung merakla hafifçe kaşlarını çattı ve içeriye girdi. Kapıyı arkasından kapatarak içeri bir kaç adım attı. Yatağa döndü ilk baş gözleri. Sadece kuru gül yaprakları vardı. Sonrada büyük pencerenin önünde,arkası Jisung'a dönük olan birini gördü Jisung. Bir eli cebinde diğer eli biraz yukarıda kalkık bir şekilde,elinde kırmızı şarap kadehi tutuyordu.

Bu kişi kesinlikle bir kadın değildi. Elindeki şarap kadehinden bile anlayabilmişti Jisung kim olduğunu. Tek fark şu an için farklı saç rengiydi. Kahverengi saçları koyu kül rengine boyanmıştı. Jisung sertçe yutkundu. Sesi bir fısıltının zar zor üstündeydi. "Minho...?"

Jisung göremese bile adamın yüzünde hafif bir sırıtış belirmişti. Elindeki kadehten bir yudum daha alarak vücudunu yavaşça çevirdi Jisung'a karşı kül rengi saçlı oğlan. "Uzun zaman oldu,değil mi?"

~
Bir saat önce

"Ya sen gerizekalı mısın yoksa rol mu yapıyorsun? Neden istiyorsun şimdi bunu bizden,Minho?" Demişti Changbin sinirle. Sekiz ay önce bir yumruk ile gönderdiği çocuk şimdi karşısında,onlardan yardım isteyerek duruyordu.

"Değilim salak falan! Sadece hâlâ aşığım! Anladın mı?" Changbin sinirle kapattı gözlerini ve derin bir nefes aldı. Gözlerini geri açtığında ise direkt Minho'nun yakalarına yapıştı ve onu duvara bastırdı.

"Senin aşkın kimin umurunda!? Onun kalbini sikip attıktan sonra hâlâ af mı diliyorsun?!" Chan ise hemen arkadan Changbin'in omzunu tuttu ve Minho'dan uzaklaştırmaya çalıştı.

"Changbin bırak! Bir konuşsun." Chan da içten içe kızgındı Minho'ya. Ama o konuşup anlaşma taraftarıydı.

Changbin sinirle alt dudağını ısırıp sertçe bıraktı Minho'nun yakasını. Sinirini duvara avucunun içi ile vurarak çıkarttı. "Çabuk konuş. Çabuk konuş yoksa ben sikeceğim seni!" Diye bağırdı arkasını dönüp sinirle kanepeye otururken.

Minho derin bir iç çekti. "Tek istediğim onunla tekrar görüşmek. Onu neden bıraktığımı biliyorsunuz. Eğer yanında kalmaya devam etseydim-"

"Eğer yanında kalmaya devam etseydin,hiçbir sikim olmayacaktı Minho. Onu tek başına bırakarak daha da mahvettin." Dedi Chan,Minho'nun lafını keserek.

Odada derin bir sessizlik oluştu. Bir kaç dakika sonra sessizliği bozan,konuyu değiştiren Minho'ydu. "Bana tek bir cevap verin,yardım edecek misiniz? Etmeyecek misiniz?"

Changbin sinirle kahkaha attı. "Tabii ki de etmeyece-"

"Kabul. Ama bir daha onu mahvetmeyeceksen." Son sözü söyleyen Chan olmuştu.

-

Baya beklettim sizi yb için çok özür diliyorum!

Doğum günü işlerim falan vardı,onlarla uğraşırken aksattım bölüm yazmayı maalesef

Keyifli okumalar! Ve tabii ki şarkı sözümüz

Crawlin' back to you

Leave'MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin