You Drew Stars On My Scars

94 8 8
                                    


Karşımda sırıtarak bakan adama odaklanmıştı gözlerim. O buradaydı. Tam olarak karşımda duruyordu. O ahlaksız sırıtışı hiç değişmemişti. Gözlerinde hâlâ umut parıltıları vardı ve ben bunu görebiliyordum.

Düşüncelerimden çıktığım zaman ard arda hızlıca kırpıştırdım gözlerimi. Yutkundum sertçe. Sesim zar zor bir fısıltının üzerindeydi. "Buradasın."

Minho'nun sırıtışı bir gülümsemeye dönüşmüştü. Gerçekten samimi olduğuna inanabileceğim bir gülümsemeydi bu. Bir adım attı bana karşı. Elindeki şarap kadehini yanındaki kahve sehpasına bıraktı hafifçe eğilerek. Bir adım daha yaklaştı. Benim aksime sesi keskin ve netti. "Buradayım."

Bana adım atmaya devam ediyordu. O adım attıkça ben nedense bir adım geriliyordum. Minho'nun kaşları çatıldı hafifçe. "Neden geriliyorsun?"

Yutkundum. Gözlerinin içine baktım. Benimde kaşlarım çatılırken az önce yaptığımın aksine ona doğru ilerledim. Tam önünde durduğumda yaptığım ilk şey ona sert bir tokat atmak olmuştu. "Kalpsiz!"

Yana dönen kafasını çatık kaşları ile bana çevirdi. Şimdi gözleri öfkeliydi. "Sus! Bana kalpsiz deme! Tekrar yapma bunu!"

Alaycı bir 'hah'lama çıktı ağzımdan. Sinirle dilimi ağzımın içinde yuvarladım. "Kalpsiz demeyeyim,öyle mi? Neden? Bir kalbin olsaydı sevmesini bilirdin. Beni orada bırakıp gitmezdin! Aynı gece başka bir kızla fotoğraf paylaşmazdın! Tek gecede beni unutamaz-"

"Senin unutmadım! Kuzenimdi o benim!" Lafımı kesmesi ile sustum. Kuzeni miydi? Aptal olma Jisung,açık açık 'evet başka bir kızlaydım.' Diyemezdi. Tabii ki kuzenim yalanını atacaktı.

"İnan bana sikimde değil! Neden geldin buraya?" Dedim sesim daha da yükselirken. Boğazlarımın acıdığını hissediyordum.

"Senin için geldim. Barışmak için geldim. Tekrar hayatında olmak için geldim,Jisung." Hissediyordum,gözlerim yavaşça doluyordu.

"Benim için geldin demek. Peki neden Minho? Sekiz ay sonra ne değişti?"

"Özledim seni! Çok özledim." Dudaklarından çıkan kelimeler ile donmuştum. Nefesimi tuttuğumu hissediyordum. Bir adım geri sendelerlen dolmuş gözlerle baktım.

"Özleyeceğini bildiğin halde birini bırakıp gidemezsin. Sen özleyemezsin,bu senin kalbin olduğu anlamına gelir." Dedim tek seferde. Daha sonra direkt arkamı döndüm ve çıktım odadan,bana seslenişini duymazdan gelerek. Gözümden akan yaşlarla kalabalığın arasından sıyrıldım ve bardan ayrıldım. Nereye gittiğimi bilmiyordum,sesler boğuklaşıyordu. Görüntüler bulanıktı. Kendimi kimsenin olmadığı bir sokağa attım hızlıca. Nefes nefese kalırken kendimi bir duvara yasladım. Başımı geriye attım ve gözlerimi kapattım. Nefes alıp verirken nefesimi düzeltmeye çalışıyordum.

Bunu nasıl yaptığını anlayamıyorum ve Tanrı biliyor ki asla anlayamayacağım. Bunun gerçek aşk olduğunu söylemiştin ama bu zor olmaz mıydı? Kimseyi sevemezsin çünkü bu bir kalbin olduğu anlamına gelir. Sana yardım etmeyi denedim, şimdi yapamayacağımı biliyorum. Çünkü böyle düşünmen asla anlayamayacağım türden bir şey.

Bu sözler yankılanıyordu kafamda. Asla anlamayacağım bir düşünce yüzünden gitmişti. Ben onu sevmiştim,o ise onsuz daha iyi olacağımı düşünerek gitmişti. Tanrım,aptal mıydı? Hayatımı düzelten o iken nasıl aynı zamanda o mahvedebilirdi?

En son hatırladığım şey,ben orada ağlarken ve sakinleşmeye çalışırken Chan'ın beni alıp evime götürmesiydi.

~

Sabah uyandığımda yatağımdaydım. Kafam felaket ağrıyordu. Aşağıdan telefonla konuşma sesleri geliyordu. Kafamdaki ağrı ile inleyerek yatakta doğruldum. Yandaki komidinin üzerinde olan telefonu aldım. Saat sabah dokuza geliyordu. Gözlerimi ovuştururken telefonu eşofmanın cebine attım ve kalktım yataktan. Hızlıca elimi yüzümü yıkayıp indim aşağı. Tahmin ettiğim gibi telefonda konuşan Chan'dı.

Onun konuşmasını bölmemek için sessizce yürüyerek oturdum kanepelerden birine. Chan bana bir göz atmış sonra konuşmaya devam etmişti. Sonra bir şey mırıldandı karşıdaki kişiye ve ayağa kalkıp salondan çıktı. Kaşlarımı çattım hafifçe. Neden ben geldiğimde konuşmasını başka bir yerde yapmaya gitmişti? Ya da ben öyle düşünmüştüm.

Bir kaç dakika sonra Chan salona geri geldi. İç çekerek karşımdaki koltuğa oturdu ve bana baktı. "İyi misin?" Dedi gözleri doğruca yüzüme bakarken.

Sadece kafamı salladım. Sonra konuştum. "Başım felaket ağrıyor. Ne oldu dün gece amına koyayım?"

Chan alayla gülümsedi. Sonra oturduğu yerde geriye yaslandı. "Seni ıssız bir sokakta bulduk,Jisung. Aylar sonra tekrar ağladığını gördüm amına koyayım. Ne yaşadınız Minho'yla?"

Dedikleri kafama sırayla yerleşirken gözlerimi genişlettim. Doğru ya,dün gece Minho'yla konuşmuştum. Olaylar hafızama yavaşça geri dönerken Chan'a baktım sinirle. Bu buluşmayı onlar ayarlamıştı. "Vasıfsız puştlar. Siz ayarladınız değil mi onunla buluşmamı!" Dedim yerimde doğrulurken. Sesim öfkeyle çıkmıştı.

Chan ciddileşti. İç çekti ve bana baktı. "Stüdyoya geldi. Seninle konuşmak için bildiğin yalvardı. Konuşmanızın buralara geleceğini düşünmemiştim." Dedi. Sesinde bir miktar pişmanlık olduğunu söyleyebilirdim.

Ayağa kalktım. "Keşke düşünseydin." Dedim ve salondan ayrılmak için yürüdüm. Koridorun başındaki mutfağa girdim. Üst dolaptan yulafımı çıkardım. Aynı üçlü. Yulaf,süt,çilek.

Aşina olduğum karışımı hazırladıktan sonra masaya oturdum. Yulafımı yemeye başlarken Chan mutfağa girdi ve karşımdaki sandalyeye oturdu. "Bir yere gidelim mi bugün? Sahil falan? Bayadır ikimiz çıkmıyorduk dışarı." Dedi ben yemek yerken beni izleyerek.

Umursamazca cevap verdim. "Bakarız."

"Bana bakarız deme. Çıkalım işte. Kafa dağıtırız oğlum."

Göz devirdim ve bir kaşık daha aldım. Ağzımda yulaf varken cevap verdim. "İyi,çıkarız."

-

Bölümü daha fazla uzatmak istemedim sıkılırsınız belki diye

Gerçekten final yapmam lazım bölümler çok arttı,siz de düşüncelerini vesaire yazmıyorsunuz. İlk ficim olduğu için emin değilim pek,belki kaldıradabilirim.

Sarkı sözümüz tabii ki

You drew stars,on my scars

Leave'MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin