5

33 26 0
                                    

"Bahçeniz gerçekten de çok güzel," deyince Daren, gerçekten harika bir bahçeye sahip olduğumuzu farkettim. Balkonumdan sadece bir kısmını görebiliyordum. Şu an geldiğimiz tarafta ise kamelyalar vardı ve çevreleri kırmızı güllerle çevriliydi.

"Evet, öyle," diyebildim yalnızca. Bu tarafları ilk defa gördüğümü söyleyemedim tabii ki.

Bahçede de birileri vardı fakat büyük çoğunluk içerdeydi. Geldiğimiz tarafta ise kimse görünmüyordu. Daren kamelyalardan birine doğru ilerlediğinde el mahkum onu takip ettim.

"Prensesim," diyerek benim oturmamı bekledi. Başımı sallayıp oturduğumda ise o da yanıma oturdu. Çok yakınımda olmasa da rahat hissedemiyordum. Bakışları gözlerimle buluştu. "Seneye okulda karşılaşırsak..." Devamını tahmin edemiyordum. "Tanıdık sayılacak mıyız?"

Sorduğu soruyla beraber bir an afallasam da gülümsemeye çalıştım. "Elbette. Yani orası daha iyi tanışmamız için güzel bir şans."
Daren gülümserken ben daha şimdiden sıkıldığımı hissediyordum. Bir an önce içeri geçmek istiyordum. Abimin haberi yoktu. Kimsenin haberi yoktu. Telaşlanabilirlerdi. Leydi Airi ve eşiyle vedalaşmak istiyordum. Her an gidebilirlerdi.

Baron her an gidebilirdi...

Yerimden kalkıp gitmeye yeltendiğim sırada Daren de ayaklanıp kolumu tuttu. "Hemen kalkıyor musunuz?"

Kolumu nazikçe elinden kurtarıp şakaklarımı ovuşturdum. "Başım ağrımaya başladı. Sanırım dinlenmeliyim." Yalan söylemiş sayılmazdım. Gerçekten başım ağrıyordu ama birkaç saattir hafif hafif kendini belli etmişti ve ben bunu dert etmiyordum. Şu an ise bana bahane olduğu için minnettar bile sayılabilirdim.

Daren endişelenmiş görünüyordu. Elini alnıma yaklaştırdığını farkettim fakat dokunmadan geri çekti. "Tamam, o zaman," dedi çekingen bir edayla. "Tekrar görüşecek miyiz?"

"Bilemiyorum," derken başımı önüme doğru eğmiştim. Tavırları rahatsız hissetmeme sebep olsa da ona karşı mahçup hissediyordum. "Belki Royal Academia'da görüşürüz."

"Lütfen..." diyerek beni susturdu. "Orada zaten görüşeceğiz. Daren ve Shannon olarak. Yalnızca Shannon." Söylediği cümleyi kurarken takındığı kendinden emin tavır bile sinirlerimi bozmaya yetebilirdi. Oraya gidince suratına bakmayı düşünmesem ayıp olur muydu?

Nerden aldığını bile farketmediğim bir gülü ellerimin arasına sıkıştırırken, "Bugünü unutmak istemiyorum. Siz de unutmayın," diye mırıldandı. Başımı salladığımda gözleri yüzümde bir süre gezindi. Sonrasında ise saraya doğru yürümeye başladık.

🩸🩸🩸

Saraya girdiğimizde beni karşılayan ilk şey öfkeyle bakan bir çift göz oldu. Önce bana, sonra Daren'e ve hemen sonra da elimdeki kırmızı güle kayıp peşinden daha da kararan gözler abimden başkasına ait değildi.

Yanımıza bir hışımla gelip kendini tutmaya çalışarak, dişlerinin arasından konuştu. "Nerdesin sen Shannon? Askerleri seni aramaları için dağıtmama az kalmıştı."

"Kusura bakmayın, majesteleri. Sanırım fark edemediniz? Prenses Shannon benimleydi." Daren'in bu cümleyi kurması, hem de abime karşı kurması, özellikle de sinirliyken kurması tamamen... Aptallıktı.

Abimin gözleri koyulaşıp tekrar parlarken Daren'e bir böcekmiş gibi baktı. Onun kim olduğunu biliyordu ve onunla olduğumun da kesinlikle farkındaydı. Eğer bir kenar mahallede olsaydık ve abim bir çetenin elebaşı olsaydı Daren şu an duvarda asılı olurdu muhtemelen. Ama ne yazık ki şanslıydı ve kenar mahalle çocukları yerine elit bir prensin karşısındaydı. Ama daha beter olacak gibi hissediyordum.

KEHANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin