kanadı/kanıyor/kanayacak

23 6 2
                                    

sir chloe ー easy on you.

(his   wing   is   being   fooled,   and   he   will   bleed)

Mutfak tezgahının üstünde bir adet bıçak var ve keskin tarafı keskin lafının hakkını verecek kadar bilenmiş, belki de dik değmese bile keser. Gözüm ona kayıyor habire, arada da perdenin pencereyi kapatamadığı kısımdan ışık geliyor bana taraf, gözümü kamaştırıyor. Dikkatim dağınık, bir yandan Chenle konuşuyor çünkü ve ben onu duyamıyorum.

Düzeni hiçbir şey olmamış gibi devam ettirmek zor. Özellikle can arkadaşlarının karşısında susup oturmak kafayı tırlattırıyor insana. Her boku anlattıktan sonra bilmiyormuş gibi yapsalardı keşke. Bir don var üzerimde ve diğerleri de farkında. Bilmiyormuş gibi yaptıkları şey sakinliğim. Genelde kaşlarım çatıktır, iki saniyede bir iç çekerim, birine laf atarım, dudaklarımla oynarım... Şimdi sürekli düşünmekten nefes almayı bile unutuyorum.

Sordular. Can dostlarım onlar benim, yorgunluğumu da fark ettiler. Renjun üstüme atladı önce, neredeydin, diye sordu. Cevap vermedim. Jeno'yla buluşacağımı evvelki gün söylemiştim ve büyük ihtimalle farkındaydılar onun yanında olduğumdan ama ben sorularını açık uçlu bırakınca üstelemedi hiçbiri. Donghyuck elini saçına atıp yüzünü buruşturdu üzülmüş gibi, Jisung bana (ve bize) kayısılı ve elmalı meyve suyu almak için hızlıca evden çıktı, Mark en tepkisiz olandı, kendini Chenle'nun en sevdiği koltuğun üzerine atıp televizyonu açtı ve yanını patpatladı, Chenle da ben yokken takıldıkları mekanı anlatmaya başladı. Tereddüt ediyordu başta konuşurken, çabuk alıştı ama. Nefes almadan konuştuğu haline dönmesi çok kısa sürdü.

Hala devam ediyor TEDx konuşmasına. Meyve suyunu buzdolabına fırlatıp patates doğramaya başladı. Şimdi patatesler tencerede haşlanırken kıvırcık doğruyor, bir yandan da gittiği kafede rastlaştığı eski sevgilisinden bahsediyor. Dedikleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor diyemeyeceğim, ikisinden de girmiyor bu vakitte. Gözlerim bıçağa takılı. Gitmiyor bir şekilde.

Nihayet "Jeno'dan haber var mı?" diye sorunca sanki birisi kulağımda elini şıklatmış gibi kendime geldim. Sessizliğimi bozmadım bir süre, Chenle da benden bir cevap beklediği için dönüp baktı şaşkın, uyarılmış suratıma. Yanlış bir şey dediğini fark edip sustu hemen.

Elimle yüzümü okşadım sanki kötü fikirleri varlığımdan uzaklaştırmak ister gibi, avcumu da yüzümde beklettim yenisinin gelmesinden korkar gibi. "Var." dedim. Eve girdiğimden beri sesim ilk kez bu kadar net çıkmıştı, dolayısıyla Chenle tekrar yüzünü hızlıca bana döndürdü, bu sefer suratı şaşkındı. Şaşırırdı tabii. Deprem enkazının içinden çıkmıştım ben, konuşmam uçuk işiydi.

Chenle turuncu saçlarını bir kenara savurdu, elindeki kıvırcıklardan kurtuldu ve oturduğum masanın karşısına geçti. "Dinliyorum." dedi. Sesi rahatlatıcı ve pürüzsüzdü.

"Sana anlatırım ama kimseye söylemeyeceksin."

"Uuu, özel treatment alıyorum yani."

"Konuşmaya ihtiyacım var ve şu an sen varsın. O yüzden, evet, öyle denebilir."

Saçımı kaşıdım. Heyecanlandım ve bıktım. Sinirli ve öfkeliydim çünkü iğrenç şeyler olmuştu, daha da fazla sinirli ve öfkeliydim çünkü bu şeyler bitmemişti. Bu lanet olası vukuatlar devam edecekti. Hem de elden gayrı.

"Barda çalışmaya başlayacağım." dedim, Chenle'nun bir şey demesine izin vermeden "Barmen olarak." diye de ekledim. İşaret parmağımı kaldırdım ve konuşmasın diye 'Şşt!'ledim. Kalakaldı, "Grup için para toplayacağım. Bu grup işi sandığınızdan daha ciddi. Gerçek müzik yapabiliriz." dedim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 18 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

karınca california'da ot içiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin