kesin değer o

39 10 26
                                    

buffalo springfield - flying on the ground is wrong.

Kimseyi tanımadığım ortamlarda bulunduğum çok oldu. Çok küçükken annemlerle hastaneye, markete ve benzeri yerlere gittiğimizde onları kaybedip dururdum, kimsenin yüzüne bakamazdım annem veya babam olmadıklarını anlamamak için. Olduğum yerde dururdum, biri beni gelip alsın diye beklerdim. Tanıdığım biri beni bulunca -annem veya babam yani- bana kızmak yerine teşekkür ederlerdi. Panikleyip kaçmadığım için, koşuşturup durmadığım için. Oysa panik olmaktan nefesim kesilirdi ve boğazım kururdu, bok gibi hissederdim. Annemin, babamın hiç haberi olmadı bundan. Uslu bir çocuğa sahip oldukları için mutlulardı. Kendi kendime bir şeyleri halledemezdim ve bunun farkındaydım. Onlar da bundan memnundu.

Sanırım bu olay değişmemiş. Çünkü şimdi Lee Jeno adlı daha ne olduğunu dahi kestiremediğim şahsiyet beni arabasından fırlattı ve uçup kayboldu. Put gibi duruyorum. Neredeyim, beş metre ötemdeki kapının önünde korumaya benzeyen insanlar kim, neden orada duruyorlar, ben kimim... Bir fikrim yok. Buraya gelme sebebimi de bilmiyorum ama en azından Jeno'nun nedensellikle bir bağlantısı var. Kendisini çok uzun yıllardır tanıyorum, bana kötü bir şey yapmaz, yaptırmaz diye düşünüyorum, umuyorum. Annene babana bile güvenmeyeceksin derler. O yüzden aslında evet, yapabilir; ummakla yetiniyorum sadece.

Kapalı bir alan burası. Jeno beni arabaya girdikten sonra uyuttuğu için nereden geldiğimizi bile kestiremiyorum. Kaçmaya çalışsam kaçamam. Jeno da kayıp. Öylece bir şey olsun diye bekliyorum. Önümdeki kısımda sadece bir kapı ve iki cüsseli erkek var. Siyah gözlük var gözlerinde, bana bakıp bakmadıkları fark edilmiyor. Jeno yok. Sanırım bakışıyoruz korumalarla. Anlaşılmıyor. Oturacak bir yer yok. Jeno da yok.

Arabadan indiğim zamanı hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda şimdi üzerinde bulunduğum toprak zeminde yatar pozisyondaydım. Midem bulandı ayaklanırken. Korumalara baktım, etrafımı taradım bulanık gözlerimle. Kaşıdım da kaşıdım gözlerimi. Biraz ağlayacak gibi oldum. Kimsenin umrunda olmadığımı hatırlayınca geçti.

Birkaç dakika oldu ben ayıldıktan sonra. Kolumdaki saatime bakınca da Jeno'yla buluştuğumuzdan beri yaklaşık bir saatin geçtiğini fark ettim. Ben parktayken hava güllük gülistanlıktı, şimdiyse tünele gittiğimiz günki gibi hissetiriyordu. Öyle ki sanki dışarıda da hava kapalıdır gibime geliyordu.

Olduğum yere oturacaktım iyice kendime gelmek için ama kapının içinden birisi çıktı. Mozaikliydi kapı, gözükmüyordu içeridekiler kapı açılana kadar. Bekledim. Merak duygusu elimden tuttu, yakın arkadaştık. Sonunda içerideki benim zihnimin zindanına adımladığında elimi bıraktı.

"Beklettiğim için üzgünüm, Na Jaemin."

Tanımıyorum bu zırvalayanı. Arkasından Jeno çıkıverdi. O da dümdüz duruyor, neredeyse 'hazır ol'a geçti. Yüzüme bakmıyor, arkamı gözlüyor. Üstünde simsiyah bir takım elbise var, içindeki gömlek de siyah. Düğmelerini iliklemiş, epey fiyakalı. Piercingi duruyor. Saçlarını düzleştirmiş, ayırmış yandan. Onu en son lise mezuniyetinde böyle giyinik görmüştüm. Gözlüklüydü o zaman ve piercingi yoktu tabii ve yüz hatları bu kadar keskin değildi. Güzelleşmişti. Kıyafetleri neredeyse o zamankiyle aynı olmasına rağmen, bana sorarsanız, şimdiyle o zaman arasında yüksek bir uçurum kadar fark vardı. Zihnimde yan yana getiriyorum ikisini... Yok, aynı kişi değiller. Ne zihinsel olarak ne fiziksel. Gerçi kendimi bir cahil paçavra olarak varsayarak o zamanki Jeno'nun da düşünsel açıdan şimdikiyle aynı olabileceğini söyleyebilirim sanırım. Bilmiyorum. Jeno hakkında pek bir şey bilmiyorum.

karınca california'da ot içiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin