elma bahçesinin düşesi (part1)

59 11 17
                                    

jefferson airplane - D. C. B. A.-25

Yaz tam bir felaketti. Tüm o boş geçen zamanların ardından olumsuz bir cümlenin noktasıymışçasına Jeno'nun çıldırıp ağustosu sonlandırması pek yerli yerindeydi. Fakat noktadan sonra yeni bir cümle gelir bildiğiniz üzere, yani söyleyebilirim ki 24 Ağustos bizim için dönmemiz gereken bir virajdı. Hepimizin adına konuşmam doğru olur mu bilmiyorum ama ben kesinlikle bunun için bekliyordum. Her ne kadar o gün Jeno'dan epey korksam da ben hazırdım değişikliğe. Uzun süredir kıvranmamın sebebinin de bu olduğunu fark ettim hatta. Bunun için Jeno'ya teşekkür etmeliyim bir ara.

Okul için asla heyecanlı değildim. Yaz tatilinin gereğinden fazla olduğunu ara ara düşünüyorum ama okul olmasa da bulurdum yapacak bir şeyler. Donghyuck'a sataşmak, Jeno'ya sataşmak genelde günlerimin bir numaralı olayları olur. Fakat Jeno iki haftadır bizimle takılmıyor. Bizim sokağın en yakınındaki markete gittiğimde onunla karşılaştım, yani açıkça buralarda; yaz tatilinin son günlerinde köyüne falan da gideceğini sanmıyorum zaten. Fakat bu bahsettiğimiz Jeno her gün grupla takılır, o yüzden epey garip karşılıyorum bunu. Mark gelmez, Jisung gelmez, Renjun gelmez... Ama Jeno hep buralardadır. O yan eleman gibi. Hani bir video oyununda nereye giderseniz gidin görmekten kaçınamayacağınız o eleman. Nasılsa öyle sıradan bir suratı yok, tek farkı bu gibi onlardan.

Arkadaşlarımın çoğu derslerine önem verdiği için çalışmalarına başladı sanırım çoktan ama ben okul başlamadan çalışmama konusunda katıydım ve tek yapmak istediğim arkadaşlarımla eğlenmekti. Yazın ve tatilin amacını tek ben anlıyormuşum gibi hissetmekten alıkoyamıyorum kendimi; arada Mark ve Jisung'a buluşmak için mesaj atıyorum, görmüyorlar. Sürekli dışarıda olmaları ne kadar mümkün? Elbette haftada en az iki kere buluşuyoruz ama okul başlayınca bunu bu kadar sık yapamayacağız. Ben yaz tatilinin suyunu sıkmak istiyorum. Bayat bunlar resmen.

Tabii sonradan yine havayı yanlış okuduğum ortaya çıktı. Herkesi kendim gibi sanmaktan vazgeçemiyorum.

Bugün de yazdım bizim gruba, annemler elma bahçemize gidecekti, normalde asla ailemle bir yerlere gitmem ama arkadaşlarımı yanımda götürebileceğim fikri beni gazladı. Bir şeyleri unutabilirdik. Yaz bitmişti, sonbahara vurmuştuk ama okulun başlamasına bir süre daha vardı ve sonuçta hala tatildeydik işte, o yüzden dibe vurabilirdik. Gerçi elma bahçesinde ne yapabilirdik, bilmiyorum. Annemler elma toplatırdı, sonra bir daha elma toplardık, sonra bir daha... Fakat yanımda ekip varken sıkılmazdım. Onlar da sıkılmazdı. Yani, sanırım.

Tüm grup toplandık. Babam kırmızı kasalı kamyonu getirdi ve hepimiz dizildik kasaya. Chenle "Jeno gelmiyor mu?" diye sordu. Bir şey demedim. Mark'a döndüm direkt. O olaydan sonra hiç kimse bu konu hakkında katiyen konuşmamıştı. Belki de bir araya gelmeyi pek istememelerinin sebebi buydu, Mark'ın yüzünü buruşmuş görünce çaktım olayı. Jeno'nun ortama yaydığı gerilim belli ki bayağı fazlaydı. Mark'ın bildiğimiz üzere Jeno'nun neden çıldırdığı hakkında bir fikri yoktu, haliyle bizim de ve kötü bir olayın arkasındaki gizem çözülmemişti yani, normaldi kinli olmaları. Gözlemlerime göre herkesin morali 24 Ağustos yüzünden azıcık olsun bozuktu.

Çok fazla merak ediyordum. İnek muhallebi çocuğunun delirmesi tabii ki şaşılacak bir şeydi. Arkasında da büyük bir sebep olmalıydı. Ama öğrenemiyorduk işte. Bir yandan da Jeno'nun bizden bir şeyler saklaması canımı sıkıyordu. Arkadaştık işte, değil miydik? Neden bize kanını anlatmıyordu? Beni, yani bizi, yakını olarak görmüyor muydu? Mark'a sinirlendi diye bizden de uzaklaşmak zorunda değildi ki. Meraktan çatlamak üzereyim, az kaldı. Zaten o olaydan beri kafamın etini yedi durdu her şey. Normalde de çok düşünen biriyim, fazladan analiz için beynimi zorlamak sikti attı beni.

karınca california'da ot içiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin