artık aileden biri

49 11 4
                                    

adamlar - öyle normal.

Kafa karışıklığına bir çözüm arıyorum birkaç gündür, öyle bir dalmışım ki su gibi geçmiş günler. Hava iyice soğudu artık. Öyle çardak buluşmaları, sıkılınca dışarı çıkmalar falan olmayacak gibi duruyor.

Güneşin gözükmeyi bıraktığını fark etmem epey uzun sürdü aslında. Yukarıları gözetlemeye meyilli değilim. Lakin bakışlarımı yerden uzaklara kaçırmaya çalıştım bir ara bir olay yüzünden ve onun ceremesini çekiyorum şimdi. Ayrıca bu beni korkutuyor, çünkü yazın bitmesi felaketlerin en kötüsündendir. Daha hazır değildim. Sanki zaman hızlandı şu sıralar, ipin ucundan tutamadım. İpin de dersiniz ucuna bağlı bir tonluk bir cisim, kafama düşecek yakında ipi bıraktığım için.

Yavaştan odamda uyumamaya başladım. Oturma odasının sıcaklığı beni kendine esir etti, koltukta uyuyakaldım birkaç kez. Oysa yatağım sıcak. Ama koltuk başında bizimkilerle mesajlaşırken öyle bir mayışıyorum ki... Bir bakmışım rüya aleminden çıkarken hilti kafamda çalışıyor. Mecazen mi yoksa ileride kazı çalışması mı var bilmiyorum hala. Fakat başım ağrıyor, orası kesin. Üstelik bu felaketlerin daha başı -yazın bittiğinden bahsetmediğimi sayarsak-.

Aslına bakarsanız yeni dönemleri kötüye yormayı çok seviyorum. Bilerek olmuyor, ama yine de yaz geldiğinde 'Of, şimdi kim o sineklerle uğraşacak?' demeyi; kış geldiğinde ise 'Donuyorum. Keşke yaz gelse çabucak.' demeyi ihmal etmiyorum. Anın tadını çıkarmakta zorlanıyorum. Net amacım bu, da işte. Başımın etini yiyen bir çuval sorun olunca da her şey üst üste biniyor. Okulmuş, paraymış, eğlenecek yerlerin azlığıymış, Jeno'ymuş... Özellikle sonuncusu, evet. Beni gereğinden fazla rahatsız ediyor. Gereği mi? Hiç rahatsız etmemesi tabii ki.

Normalde bugünlerde okula tamamen alışmış olurdum. Donghyuck'la beraber otobüse binerdik, otobüste minik minik sohbetler ederdik. Yolda belki küçük bir atıştırmalık alırdık eğer birimiz aç kalmışsa diye vesaire vesaire. Lakin uyanamıyorum erkenden. Geceleri de uyuyamıyorum. Dediğim gibi, Lee Jeno canımı çooook sıkıyor.

Nedense onu en çok sıkıntı eden benmişim gibi hissediyorum. Kimse onun yüzünden böyle uykusuz kalmamıştır eminim ki. Derslerde onu düşünüp beyin fırtınasından konuyu kaçırmamıştır, ya da yürürken kafasını direğe çarpmamıştır. Maalesef ki yaşandı. Utanç verici. Lee Jeno gerçekten kafasına eseni yapıyor, tam bir şeref yoksunu gibi davranıyor son zamanlarda ama yine de bana patladı. Zaten iyi anlaşamıyorduk. Daha kötüsü olabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Her geçen gün de bunu tekrarlıyorum, daha kötüsü olamaz diye. Fakat oluyor. İnanılmaz.

Okul çıkışı buluştuk yine bizim ekiple kötü hava şartlarını göz önünde bulundurarak. Mekan değişikliği yapmak zorunda kaldık artık, nedenini anlarsınız, bir kafeye gömüldük. Jeno her zamanki gibi yine yoktu. Geleceğini söylemişti bu sefer ama. Arap atı gibi geriden geliyordu.

Kimse etkilenmemiş gibiydi yine benim dışımda. Hararetli bir konuşma döndürüyorlardı ve ben tırnaklarımı yiyordum. Neden endişeliydim, bilmiyorum. Size yemin ederim ki, hiçbir fikrim yok. Bana kalsaydı endişelenip endişelenmemeyi seçmek, herhalde ikincisini seçerdim. Umursamak istemiyorum. Dert etmem gereken son şey o. Ama sanki beni manipüle etti. Bir virüs, hatta parazit gibi ele geçirdi beynimi.

Gülüşmelerin arasında ve pis beyin kasırgamın içinde Jeno belirdi, bir yandan da Mark ve Jisung siparişleri almaya gitmişlerdi. Gözü bizi aradı, direkt çıkışa yakın cam kenarında oturduğumuz için yakaladı hemen. Yüzsüzce el salladı, bir de gülümsüyordu.

Renjun ayaklandı:

"Aaa, ner'de kaldın dostum?"

"Yetişti yetişti. Daha gelmedi siparişler."

karınca california'da ot içiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin