🎠
Ahu Özdemirİçimde tarifi olmayan, anlamsız duygular filizleniyordu. Yanlıştı bu duygular, yasaktı bana, günahtı bize. Kendime çok kızıyordum, kalbimin göğüs kafesimi delmek istercesine yumruklamasının, yüzümdeki aptal tebessümün, ona yakın olmak istemenin, beni bu denli heyecanlandırıyor oluşusun bir anlamı olmalıydı.
Hiçbir anlamı yoktu, hiçbir mantığa sığar tarafı yoktu. Ondan nasıl bir o kadar nefret edip, bir o kadar da ona dokunma isteğiyle yanıp tutuşuyor olabilirdim ki. Bu iki duygu birbirine çok zıttı, bu iki duygu birbirinden çok ayrıydı, bu iki duygu birbirinden bağımsızdı, farklıydı.
Peki neden benim içimde bu iki duygu birbirinden beslenerek birlikte büyüyordu?
Bunun bilimsel bir açıklaması olmalıydı. Benim kendime açıklayamadığım bu duyguların bilimde bir yeri bir açıklaması olmalıydı.
Bir insan, önce sizi kendinden ölesiye nefret ettirip sonra da içinizdeki o nefreti bastıracak kadar nasıl heyecan verebilirdi ki?
Barış bana ne yaptı, aklımı nasıl allak bullak etti, kalbimi nasıl bu denli hızlandırmayı başardı?
Düşüncelerimde boğulmuş, kendimi kaybetmiş hissediyordum. Barış'ın da benden bir farkı yok gibi görünüyordu.
Arabanın içinde büyük bir sessizlik hakimdi. İstemsizce iç geçirdim, ah şu derin sessizlikler.
Barış'ın bakışları bana döndü, kalbimin daha da hızlı atmasına sebep olmuştu yüzümde gezinen gözleri. Acaba kalbimin sesini duyuyor muydu?
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu yumuşak sesiyle, gözlerimizi buluşturdum.
Anlamsız bir gülümseme vardı yüzümde, sahte değil gerçek bir gülümseme. Gözleri gülüşüme değdi, takılı kaldı. Kalbim ağzımda atıyor gibi hissetmeme sebep olmuştu bu bakışı.
"Hiçç." diye yanıt verdim.
Hiç.
Sana karşı, içimde bu kadar zıt duyguları bir arada beslemenin ne kadar yorucu, korkutucu, kalp atışlarımı değiştirecek kadar heyecan verici olduğunu düşünüyorum. Nasıl yaptın bana bunu?
Çok şey düşünüyorum, çok fazla soru işareti ile mücadele ediyorum. Kalbim ve beynim arasında büyük bir savaş veriyorum ama sen sadece hiç olduğunu düşün. Hiç.
Bu kadarı senin için şimdilik yeterli. Hiç.
"Hiç?" dedi sorar gibi, tek kaşı havadayken.
Evet, hiç.
Omuz silkmekle yetindim.
"Birşeyler yapmak ister misin?" diye bir soru yöneltti. Bunu beklemiyordum, afalladım.
Çıkma teklifi gibi birşey miydi bu?
Kendimi ağırdan satıp zor kızı mı oynamalıydım yoksa net olup direkt bu teklifini kabul mü etmeliydim?
Ne reddetmeli ne de direkt bu teklifi bekliyormuş gibi bodoslama atlayıp kabul etmeliydim. Tam ayarını tutturmalıydım.
"Bilmem ki, annenler merak etmesin." diye mırıldandım.
YOU ARE READING
lilyum, barış alper yılmaz
ChickLitLilyum, saflığın, masumiyetin, yenilenmenin sembolüdür.