24.Bölüm:

525 32 17
                                    

"Semih! Sakin ol!" Rakibin üstüne yürüyen Semih'in önüne geçerek onu ittirmeye çalıştım. Herif Semih'i sertçe düşürdüğünden Semih sinirlenmişti. Ben de sinirlenmiştim. Ama soğukkanlılığımızı korumalıydık. Hakem Semih'e ve o herife sarı kart verdikten sonra Semih'e uyarıcı bakışlarımı yollayıp yerime geçtim. Skor tablosuna baktım. Maç Bursaspor ileydi. 2-0 biz öndeydik. Bir gol ben bir gol de Gedson atmıştı. Hakemin düdüğüyle maç tekrar başladı. Topu rakibin ayağından hızla kapıp Cenk'e pas atmıştım. O da Semih'e atmıştı. Semih de bana. Milli maçta kullandığımız üçgen taktiğini uyguluyorduk. Bu taktiği artık tüm dünya biliyordu. Ama hala işe yarıyordu. Semih son kez bana pas attığında şut çekerek gol atmıştım. Her zamanki gol sevincimi yapıp Semih'e sarıldım. Skor tablosuna baktım. Maçın bitmesine 8 dakika kalmıştı. Semih'e döndüm. "Stratejimi hatırlıyorsun değil mi? Sıra intikam almakta." Gülümseyip başını salladıktan sonra yerine geçti. Gedson topu kapıp bana pas atmıştı. Ben de koşarak Semih'i düşüren herife yaklaştım. Ayağımdaki topu almaya çalışırken arkasına bir bakış attım. Gülümsedim. "Güle güle." Kenara çekildiğimde Semih arkasından gelip omuz atarak onu yere düşürmüştü. Hakem ona kırmızı kart verirken bana gülümseyip yedek kulübesine döndü. Son dakikalarda da bir şey yapmama gerek kalmamıştı. Diğerleri kaleyi güzel korumuştu. Maçtan sonra soyunma odasına gittik. Herkes duşunu alıp üstünü değiştirmişti. Eskisi gibi pek kutlama yapmıyorduk. Çünkü her maçı kazanıyorduk. Rakiplerimiz ise çoğunlukla kazanmaya değil gol atarak değerlerini arttırmaya çalışıyordu.

"Hazırsan çıkalım." Başımı sallayıp Semih'in elini tuttum. Beraber geçirdiğimiz gecenin üstünden bir hafta geçmişti. Bir daha böyle bir şey yaşanmamıştı. Ben de Real Madrid ile görüşmelere başlamıştım. Gidecek gibi görünüyordum.

"Sana mı gideceğiz?" diye sordum arabanın kapısını açarken.

"Olur." Arabaya bindikten sonra her zamanki gibi slow bir müzik açıp başımı cama yasladım.

"Çok yorgunum. Neyse ki üç gün izinliyiz." Futbolu çok seviyordum ama her gün aynı saatte kalkıp aynı kişilerle aynı antrenmanları yapmak yoruyordu. Benim futbolum bu değildi.

"Yarın kahvaltıyı dışarıda yaparız istersen."

"Olur. Geçen gittiğimiz yere gidelim. Orası güzeldi."

"Gideriz." Semih'in evine gidene kadar konuşmamıştık. Eve girip üst kata çıktım. Semih'in odasına girip dolabın bana ait kısmından pijamalarımı çıkarıp giydim. Semih de gelmişti. Üstünü değiştirirken onu izledim. Sonra tekrar alt kata indik. Semih koltuğa yayılırken ben de dolaptan vişne suyu çıkarıp bardağıma doldurdum. Tekrar Semih'in yanına dönmüştüm ki telefonum çaldı. Şenol hoca arıyordu. Açtım.

"İki gün sonra mı? Tabi. Olur... Hayır hayır. Önemli olan Beşiktaş'ın kârları. Ben her yerde devam ederim, biliyorsun... O ne dedi? Biraz pazarlık yaparsak daha kârlı çıkabiliriz... Hayır, teklifi bizzat ben sunacağım... Ciddi olduğumu anlamalılar... Tamam. Görüşürüz. İyi geceler." Telefonu kapatıp cebime koydum. Elimde bardakla ayakta duruyordum. Semih ise dalgın dalgın televizyonu seyrediyordu. Önüne geçtim. "Semih? İyi misin?"

"İyiyim. Çekil önümden." Ne?

"Emin misin? Yorgunsan uyuyabiliriz. Ballı süt hazırlamamı ister misin? Eğer açsan ye-"

"Bir şey istemiyorum Kayra!" Semih. Bana sesini mi yükseltti? Kaşlarımı çatarak sinirle ona yaklaştım.

"Şunu yapmayı kes! Senin iyiliğini düşündüğüm için yapıyorum, biliyorsun! Bir haftadır çok soğuksun. Yanlış bir şey varsa çık adam gibi söyle böyle triplere girmeye gerek yok. Çocuk değiliz." O da sinirle ayağı kalkıp bana yaklaştı.

"İyiliğimi mi düşünüyorsun? Eğer benim iyiliğimi düşünseydin beni ardında bırakıp gitme planları yapmazdın!"

"Ne? Konu bu mu? Transfer olmam mı?"

"Evet! Bana hiç değer vermiyormuşsun demek ki. Arda istiyor diye onun yanına gideceksin. Parayı da arttırdılar tabi rahatsın! Bir haftaya kalmadan uzaktan olmuyor klişelerine girip beni de çöp gibi kenara bırakırsın!" Şaşkınlıktan elimdeki bardağı yere düşürdüm. Vişne suyu beyaz halıda yayılırken gözlerimden birer damla yaş düştü. Kırgınlıkla ona baktım.

"Ben senin için böyle biri miyim?" Sesim kısık ve güçsüz çıkmıştı. Kendimden nefret ettim bu yüzden.

"Kayr-"

"Seni bırakıp başkasına gidecek, parada gözü olan, değer kıymet bilmez, sevgiden ve aşktan anlamayan kızın tekiyim. Öyle mi?" Göz yaşlarım akmaya devam ederken konuşmaya devam ettim. "Hayalimi biliyorsun. Bunun için ne yapmam gerektiğini nelerden vazgeçmem gerektiğini biliyorsun. Hayalimin peşinden gitmemi istemiyor musun gerçekten?"

"Ben..." Daha fazla konuşamadı. Gözlerini kaçırdı. Ben de konuşamadım.

"Eğer senin için böyle biriysem..." diyerek gülümsemeye çalıştım. "böyle birinin daha fazla hayatında olmasına gerek yok." Bana baktı. Bunu beklemediği belliydi. Ama bunu o istemişti. O cümleleri o kurmuştu. Beni böyle biri olarak görmüştü. "Kendine iyi bak Semih Kılıçsoy." Mavilerine son bir kez baktıktan sonra pijamalarımla olmamı umursamadan evi terk ettim. Kapının önündeyken son bir kez başımı kaldırıp eve baktım. Koştum. Yapabileceğim başka bir şey yoktu. Bu yüzden koştum. Koşabildiğim kadar koştum. Otobana yaklaşmıştım. Telefonumu çıkarıp Barış Alper'i aradım.

"Naber lan? Aramıyorsun hiç."

"Barış..." Ağlamaklı sesimi duyunca telaşlanmıştı.

"Kayra? Kayra ne oluyor?"

"Barış beni buradan alır mısın?" Sesim hala kısık ve güçsüzdü.

"Kayra! Güzelim neredesin? Konum at bana. Geliyorum hemen. Ağlama birtanem. Bak. Geliyorum ben. Olduğun yerde kal tamam mı?" Telefonu kapatıp konumumu attıktan sonra bir duvarın dibine çöküp dizlerimi kendime çektim. Kollarımı dizlerime yasladım. Orada ne kadar ağladım bilmiyorum. Sonunda önümde bir araba durmuş ve kapısı açılmıştı. Başımı kaldırınca Barış Alper'i gördüm. "Kayra! Güzelim ne oldu? Gel. Gel arabaya binelim. Evimize gidelim." Ağlamam daha çok artmıştı. Barış kollarını bana doladı. Saçlarımı okşadı. Alnımı öptü. "Ağlama be. Kurbanın olayım ağlama. Sen ağlayınca içim gidiyor kızım. Yapma bunu bana."

"Barış..."

"Söyle birtanem."

"Ben nasıl biriyim?"

"Sen mükemmel birisin güzelim. Çok iyi kalplisin. Güzelsin. Yardımseversin. Çok zeki ve yeteneklisin. Kızım senin kalbin çok güzel. İnsanın kıramayacağı kadar güzel. Sen benim hayatıma girmiş en iyi şeysin be. Bir anda girdin her şeyim oldun. Kardeşim oldun lan. Ben kardeşimi böyle görmeye dayanabilir miyim?"

"Barış... Semih..."

"Tamam. Tamam sakin ol. Önce arabaya binelim. Evimize gidelim. Sonra istersen anlatırsın tamam mı? Hadi gel." Beni kucağına alıp ön koltuğa oturttu. Kemerimi de bağlayıp direksiyona geçti. Kısa sürede eve varmıştık. Beni kolunun altına alıp eve götürmüştü. Odama çıkartıp yatağa oturttu. Tekrar aşağı inip bir bardak su getirdi. Suyu da kendi içirmişti. Biraz daha kendime gelmiştim. "Anlatmak ister misin?" Gözlerine baktım. Endişeliydi.

"Semih ile ayrıldık."

"Ne? Nasıl? Niye?" Ona olanları anlattım. Bir şey demeden başımı göğsüne yasladı ve saçlarımı okşadı. "Ağlamak istiyorsan ağla. Ama bu Semih için son ağlayışın olsun." Ağlamıştım. Bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Sonra o yorgunlukla uyuyakalmıştım.

Sarışın /Semih KılıçsoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin