Usul usul yanar mıydı insanın bağrı.
Yanarmış
Sönmeyen bir ateşin içinde yanan bedenim tüm yangınları yüreğime tâbi tutmuştu.
Ölüyordum.
Yaşarken ölünür müydü? Mahir'in iki dudağı arasından çıkan isimle gözlerim dolup anından taştığında elimle yaşımı sildirirken bir çift göze denk geldim.
Ali
Bakışlarında çözmeye çalıştığı lakin henüz anlayamadığı bir şey vardı. Ağlıyordum. İnsan sevmediği ve evlenmek için mecbur kaldığı adam için ağlar mıydı hiç. Ben hiç bir zaman gerçek olmayacak bir sevdayı taşıyordum. Hekim evden gidince odaya hemen Zeynep ve Şerife ana girmişti. Ben kendimi burada duran bir fazlalık gibi görüyordum. Zeynep'te bunun kanıtı idi.
"Deli oğlum benim..." diyen Şerife ana bana doğru dönüp 'Ben oğlumun yanında sabahlarım sen git bebeni uyut' demiş ve beni odama göndermişti. Gitmek istemesem de buna mecbur kalmıştım. O gece sabaha kadar penceremin önünde bekledim. Kandil ışığını döndüğünde etrafta tenha bir sessizlik hakim olmuştu.
Ahraz mışıl mışıl uyuyordu.
İçimde duran azap verici bir his boğazıma bir halat geçiyordu. Gün yavaş yavaş aydınlandığı vakit pencerenin önünden kalktım.
Ahraz'ı kontrol ettiğimde hala uyuduğunu gördüm. Belki yarım saat belki de bir saat sonra uyanacaktı. Ona sütünü ısıtmak için ayaklandım ve odadan dışarıya attım kendimi. Serin hava içimi titretti. Merdivenlerden aşağıya indiğimde son basamakta duraksadım. Acaba Mahir gece uyuyabilmiş miydi? Hala onu düşünüyor olduğum için kendime kızdım. O benim varlığım dan bir haberdi oysa. O sırada açılan kapıyla gün yüzüne Şerife ana çıktığın da hoca sabah namazını okumaya başlamıştı.
"Hayırlı sabahlar ana" dediğim de bana doğru döndü. Gözlerinin çökmüş olduğunu gördüm. Epey uykusuz olduğu belli idi. Benzi sapsarıydı. Yanına gittiğim de yüzünü beni buldu.
"Nasıl oldu" diye mırıldandım.
"Ah yavrum ah koca yiğit oğlum iki büklüm acı içinde uyuyo buna nasıl yüreğim dayanıversin"diye içli içli ağlamaya başladığı vakit koluna girip sedire doğru oturttum.
"İyi olacak ana hem o güçlüdür" dediğim de buna kendim de inandım çünkü o güçlü bir adamdı. "Öyle mi dersin eyi gızım"
"Öyle derim elbet hem ben ona kemik suyundan çorba ederim hemen iyi oluverir" dediğim de başını kaldırdı ve gözleri gözlerime değdi. Yüzünden bir ışıltı geçti. "İyi eder misin sahi oğlumu?" diye sorduğunda üstüme bir ağırlık kapladı. O kadar derin o kadar beklentili bakıyordu ki bana.
Sahi ben onu iyi edebilir miydim?
Tebessüm etmeye çalıştım lakin nafile idi. Elimi sımsıkı tuttu. "Sende olmasan ben ne ederdim bu yaşlı halımla" dediğinde gözyaşlarını sildirdi. "Gece pek sayıkladı" derken gözlerimi ondan hemen kaçırdım. Onun sayıkladığı isim belliydi. "Ana ben Ahrazın sütünü yapayım birazdan uyanır" dediğim de başını salladı. Yanından kaçar gibi gittiğimde bana acımasından korktum. Ahrazın sütünü hazır ettiğim gibi yukarıya çıktım. Hala uyuyordu. Hatta uykusunda tebessüm ediyordu.
Aklım yeniden Mahir ile doldu.
Acaba uyanmış mıydı?
Ağrısı var mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarası Saklım
RomanceMihrimah kitabında geçen yan karakterler olan Pınar ve Mahir için yazılmıştır.