2. BÖLÜM

5 1 0
                                    

Aşekemelerim selam.
Umarım ki hepiniz iyisinizdir. İnşAllah.
Öncelikle bölümü yazmadan önce birkaç bir şey söylemek istiyorum. Lütfen okuyun ve yorumları o konu hakkında doldurmayın.

Dün gece gidememiştim güzelimin odasına. Prensesim şimdi uyuyor olmalıydı çünkü saat üçte uyurdu genelde. İnşAllah uyumuştur yani. Daha yeni iyileşmiştim lakin yine bir zararı olmazdı güzelimin bana. Yavaş ve sessiz adımlarla ayağımı odasının kahverengi larkesine koydum. Bu merdiven umarım sağlamdı çünkü cidden korkuyordum. Korkum yaralanmaktan kaynaklı değildi. Korkum onu görememe ihtimali idi. Derin bir iç çekerek önünde eğildim hafifçe. O kış insanıydı ama gözlerinde o sonbaharı görebiliyordum. Sonbahar yaprakları gibiydi güzelim. Ve cidden de güzeldi. Arada babasından kıskanıyordum onu çünkü o istediği zaman görebiliyordu. Gerçi çoğu zaman değerlendirmezdi ama olsundu.

Kaşlarımı çattım. Üzerinde yine aynı çarşaf vardı. Babası bakmıyor muydu kızına? Hızlı lakin sessiz adımlarla odasından çıktım. Görüş alanıma ilkin trabzan geldi lakin gözlerimi devirip sol tarafta ki tam karşımda duran ama uzakta olan odanın kanısı girdi. Üzerinde komiser arması olduğunu görebiliyordum ve bu onun babasının odasıydı. Yavaşça aralık kapıya doğru on yedi buçuk adım attım. Kapı beyazdı lakin üzerinde lacivert ve altın rengi bir arma vardı. Armanın üzerinde 'Hazar Karadağ' yazıyordu.

Komiser Hazar Karadağ.

Bu yazı beni hafif ürkütse bile yine de umursamadım. Adımlarımı içeri atarken botlarımın ses çıkarmamasına mutlu olmuştum. Zaten yavaş yürüyordum. Lakin aklıma gelen şey ile duraksadım. Bu adam polisti. Daha doğrusu komiser. Ve silahı olmalıydı. Tetikte bile olmuş olabilirdi. Ama benim güzelimden önemli miydi bu durum? Benim ölme ihtimalim güzelimden önemli miydi? Ondan bir şey öğrendi isem o da gerektiği durumlarda bencil olmaktı. Evet ben şu an ölürsem güzelim hayatta kalacaktı lakin ben onu göremedikten sonra başka erkeklerin görmesi neye yarardı di mi? Sırıtarak babasının üzerinde ki kalın battaniyeyi sonuna kadar açtım ve kenarda buruşturdum. Sanki yatarken yapmış sansın diye. Daha sonra ise çok belli olmayacak şekilde pencereyi açtım hafif. Şu an bana en çok ne yapmak istersin deseler, adamı buzdolabına sokmak isterim derdim. İşte hayat şartları.

Annemin moralimi bozması hep çok yormuştu beni.

Yorulan taraf tek ben değildim ama. O da bana laf ederken yoruluyormuş.

Öyle söylemişti.

Psikiyatriste gitmek istediğimi söyleyince ne anlatıcaksın demişti. Annem ile babam boşanmış olduklarından ayrı kalıyorlardı ve ben babam ile kalıyordum. Lakin böyle bir fikri annem ile de paylaşmam gerekiyordu.

Ona diyemedim ki seni sana anlatabilseydim sana anlatırdım zaten.

Bir süre sonra annem gözümde kararmaya başlamıştı. Aynı benim onda olduğum gibi. Teni tenime değince ciddi manada midem bulanıyordu ve artık onun bana bu denli kötü davranmasını umursmamaya çalışıyordum.

Ama ne zaman Beyza ile Rengin ablayı görsem gözlerim sulanırdı işte.

Rengin abla kızının başına öpücük koyması ile Beyza ile ayaklandık. Sabah erkenden Beyzaların kapısının önüne gelmiştim ve on dakika boyunca beklemiştim. En sonunda dayanamayıp onu aramıştım. Onunla konuşurken ise annesi Rengin abla kapıyı açmıştı. Hep beraber kahvaltı yapmıştık daha sonra. Şimdi de gitme vakti idi. Çantamı tek omuzuma attıktan sonra Rengin ablanın yanağıma öpücük koyup görüşürüz demesini izledim.

Cidden bir anne idi bu kadın.

Bence anneliğin bile ehliyeti olması lazımdı.

Beyza ile yürürken onu süzdüm hafifçe. Benim giydiğim eşofman takımının pembe rengini giymişti. Çok güzel duruyordu siyah saçlarına. Nur topu gibiydi maşAllah. Kızlar tapusu bende ama. Benim arkadaşım.

İMTİHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin