-2

45 2 2
                                    

Otobüslerin ve motorların motor sesleri, insanların belki de kendilerince en önemli sorunları konuştuğunu uğultu sesleri otobüs ve arabaların korna seslerinin karıştığı bir yer şehir. Topuklu ayakkabı sesleri gelir kulağınıza. Ya da bir anahtarın sallanırken çıkardığı şıkır şıkır ses. Bazen su şişesini buruşturup sıkınca çıkan o gıcık ses gelir kulağınıza. Mağazadan gelen tam bulunduğumuz ay; yaz için çıkarılmış deli dolu hareketli şarkıların sesleri... Caddenin kösesinde elindeki gitarla şarkı söyleyen gencin sesinde kaybolur, değişik duygular yaşarsınız bazen. Ya da gence bakarak dalıp gidersiniz müziğin içinde. Bu sesler eğer müzik kulağına sahip bir bireyseniz size yeni bir müzik gibi gelebilir. Siz bu sesleri yeni ve belki de ilk defa besteleyeceğiniz şarkıda ilham bile olabilir.

Şehrin bu kalabalık gürültüsünün içinde kaybolurken belki de ilham kapınızı çalar. Belki de bu kalabalık gürültüde ilhamınızı kaybedersiniz. İlham ne zaman geleceği belli olmayan bir şeydir. Davetsiz bir misafir... Sıçarken bile aklınıza gelebilir. Ama şunu da unutmamak lazım bir kere sıçarken geldi diye tekrar sıçarken gelecek diye bir kaide yoktur...

Sıçmak demişken küfür hem rahatlatıcı hem çirkin bir şeydir. Özellikle hanım hanımcık çıtı pıtı görünen bir kızın aslında küfürün anasını ağlattığını öğrendiğinizde şok verici olabiliyor. Samimiyet göstergesi de olabilir tabi. Daha önce küfür etmemeyi çok denedim. Ama öyle bir an geliyor ki "Hay sikeyim!" dediğiniz zaman size büyük gelen sorununuzun aslında önemsiz bir şey olduğunu, çözümünün ise kendi ellerinizde olduğunu fark ediyorsunuz.

Belki de hepimiz şehrin karmaşıklığı içinde yasamaya çalışıp ömrümüzü tüketiyoruz. Tabi sözüm meclisten - yaşamdan zevk almayı bilenlerden- dışarı. Yasamdan zevk almak çok istisnai bir durum. Bazen en dibe vurduğunuz zamanda bile gülebilmenin yolunu bulabilirsiniz. Ama bazen de mimik oynatacak kadar haliniz olmaz. Halbuki gülmek bulaşıcıdır. Aynanın karşısına geçip kendinize yapmacıkta olsa dişlerinizi göstererek sırıttığınızda moralinizin yerine gelmesi olasıdır. Küçük şeylerden mutlu olmakta insanı pozitif enerjiyle depolar. Ayağında ayakkabısı olmayan ve en saf duyguları taşıyan çocuğun ; gülmenin en eğlenceli ve bedava bir şey olduğunu bilipte sizin bilmemeniz çok tuhaf bir ironi. Ya da bilmek istememeniz... Pollyanna'cılık oynayıp çok mutlu olabilirsiniz tabi hayata baktığınız tozpembe kornealar gözünüzden kalktığında şoka uğrayıp depresif bir ruh haline de bürünebilirsiniz. Onca mutsuzluğu, sistemin kölesi olmuş insanları, sisteme karşı çıkarken hayatına mâl olmuş insanları, açları, susuzları, psikolojisi bozulmuş birilerinin masası olmuş insanları, katilleri, sadistleri, mazoşistleri görebilirsiniz. Bunları gördüğünüzde üç seçeneğiniz vardır;
1. Tozpembe bakmanın ve gerçekleri görmenin arasındaki ince çizgiyi fark edip, insanların farkındalığını arttırmaya çalışacaksınız. Duyarlı bireyler için, bir şeylere yararlı olmak, katkıda bulunmak için çalışacaksınız.

2. Hiçbir şey yapmayıp mutsuz ve sürekli bu halden yakınan bir birey olacak, bu halin düzelmesi için süper kahramanı bekleyeceksiniz

3. Kabullenip sistemin kölesi olacaksınız.

Sistemin kölesi olmuş o kadar insan var ki... Bu insanların çoğunun gözü kör, parayla bürünülmüş...

İkinci seçeneği, bu durumun farkında varıp sadece sızlanan da çok insan var. Bu insanların ya cesareti yok ya da bir şeyler yapmak islerine gelmiyor ve yapınca ne olacak seklinde düşünüyorlar.

Farkında olupta susmaktan kadar acınası bir durum yok. Karşısında bir haksızlık var ama susuyor. Bir başkası gözlerinin önünde dolandırılıyor ama susuyorsun...

Bilmem hiç rastladınız mı ama TRT1de bir program var. Sabah saatlerinde veriliyor. "Sen olsan ne yapardın?" Programı adı. Belirli bir kafede oyuncular var. Bir tanesi kafenin sahibi işletmecisi. İki tanesi garson. Oynayacakları hikayeye göre değişende oyuncu sayısı... İnsanlığın durumunu ölçen ve olması gereken davranışlar sergileyen insanları gösteriyorlar. Sosyal deney de diyebiliriz. Bir defasında zenci bir adam garson oldu. Oyuncu müşteri zenci garsonun getirdiği çayı zenci olduğundan dolayı içmek istemediğini söyledi. "Çünkü elleri pis." dedi. "Rengi zaten siyah bir kere." dedi. Oyuncu olmayan müşterilerin bu olanlara tepkisi şahsen benim tüylerimin diken diken olmasına ve içimde bir şeylerin canlanmasına neden oldu. Hepsi oyuncu müşteriye tepki verdi, bazılar onu kafeden kovdu bazıları münakaşaya girdi, bazıları nutuk çekti. Bu oynanan oyun ;hem oyun olduğu için bazılarının cinlerini tepesine toplacak cinsten hem de böyle saçma olmayan bir program yaptıkları için takdir edilecek cinstendi.

Şehrin kalabalığında kendi çevremizdeki sorunlarda kaybolup gidiyoruz. Günümüzü verimli değerlendirmeyip günler ne çabuk geçti diyor pişman oluyoruz. Sırf sıkıldığımız için -kendiadımadakonuşuyorum- haberleri izlemiyor gazete okumuyor bir şeylerin gözümüzü kör etmesine beynimizin yıkanmasına neden oluyor ve dış dünyayı umursamıyoruz. Dünyanın kendi etrafımızda döndüğünü düşünüyoruz. Sistemin kölesi oluyoruz. Mutsuz oluyoruz. Mutsuz ve içi boş...

İç sesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin