-11

14 0 0
                                    

Arabayla bir yere giderken camı açar rüzgarı yüzümde hissetmek isterim. Rüzgarın saçlarımı okşamasını, yüzümün buz kesmesini isterim. Ellerimi dışarı çıkartıp rüzgarı avuçlamak çok hoşuma gider. Yaşadığımı hissettirir. Büyük uykudan uyandırır rüzgar beni her seferinde.

Evrenin bir işleyişi var. Öyle bir yer ki bu dünya; ihtiyacımız olan her şey var aslında. Bize şifa verecek daha keşfedemediğimiz ve her birinin şekli birbirinden farklı olan onlarca bitki, bu bitkilerin büyümesinde yardımcı olan toprağı temizleyecek böcekler ve solucanlar, temizlikte ve susuzlukta yarayacak kadar su, yememiz ve kendisinden sağlıklı bir şekilde yararlanmak için onlarca hayvan, ölen böcek ve solucanları yemek ve döngüyü sağlamak için yaratılan hayvanlar, yaşamamız için mutlaka gerekli olan ve iyi kullanmamız gereken hava, bu havayı yaratmaya yardımcı olan ve daha nice ihtiyaçlarımıza vesile olan ağaçlar, bizi koruyan ozon tabakası... Yaşamak için ihtiyacımız olan her şey dünyada hazır bulunmakta. Geriye kalanlar ise sadece göz doyuranlar... Kimin çikolataya, flörürlü cipse ihtiyacı var ki?  Bu dünyaya gönderilişimizin, varoluşumuzun bir sebebi var. Bizim üstümüze düşen görev ise yaratılışı sorgulamak, varoluş sebebimizi bulmak. Hayat sana gereken dersi verdiğinde ve halen daha vermeye devam ederken olgunlaşıyorsun, varoluş sebebini buluyorsun. Ne zaman kendimle başbaşa kalsam, karşımda güzel bir manzara olsa ya da güneş ışınlarını tenimde hissederken rüzgarın yüzümü yaladığı zaman derin düşüncelere dalarım, hayallere dalarım. Eğer geceyse bilgisayarda gerçek olamayacağını bildiğim, bana anlık zevk vermekten başka işe yaramayan, yaratılan ütopyayı izleyerek kendimi dizilere kaptırmak ve gerçek hayata döndüğümüzde büyük boşluk hissetmeyi alışkanlık haline getirmek yerine düşüncelerimle boğuşmayı tercih ediyorum. Bunu birine söylediğimdeyse bana salak gözüyle bakması ve derin sessizliğe gömülmesi kalbimi kırıyor. Gerçekten bunun için mi yaratıldık? Gerçek olmayacak kurgu dizileri izleyip, dizilerle anlık mutlu olmak ve kendimizi gerçek dünyadan soyutlamak için mi? Gelip geçici şeylere sahip olmak için deli gibi çalışmak için mi? Ömrümüzün sonuna kadar daha dünyayı gezmemiş, temiz havayı koklamamış, gerçek mutluluğu tatmamış olmak ve sadece çalışmak için mi geldik? 

Aslında toplum çok sınıflandırılıyor. Çalışanlar, hükmedenler, tembeller, farkında olanlar, kabullenmişler olmak üzere. Çalışan insan ne için çalışır? Çalışan insan ailesini geçindirmek için ve evlatlarını güzel imkanlarda büyütmek için çalışır. Peki bu çalışan insan neden yaşayamaz? Çalışacak yaşa gelene kadar okulun seni boş bıraktığı o iki günde dershaneden ve yine çalışmaktan vakit bulursa yaşar, büyüdüğünde okuldan mezun olduğunda ise çalışır. İşe girer çalışır. Neden hep çalışır? Neden emekli oluncaya kadar hep güzel bir yazlık alıp kafayı dinlemenin hayalini kurar? Neden gelip geçici şeyler için deli gibi çalışır? Evimize aldığımız fazladan eşyaları, fazladan aldığımız bolca oyuncak ve kıyafetleri öbür dünyaya götürecek miyiz? Bir dolap dolusu alınan o kimyasal abur-cuburlar doğanın verdiği sağlıklı yiyeceklerin yerini tutar mı?

Hükmedenler neden hükmeder? Neden bu kadar açgözlüdürler? Kendilerine yetecek hatta artacak kadar para sahibi olduktan sonra daha fazlasını neden isterler? Son model arabanı da gideceğin cennet ya da cehenneme de götürecek misin? Hayır. Seninle birlikte yok olan o dünyada kalacak. Neden bu kadar açgözlüdürler? Aslında söylenecek pek söz yok bu tür insanlara. Açgözlü, bencil, şımarık, aptal ve kör insanlardır bunlar. Sonradan kör olmuşlar, sonradan aptallaşmışlardır. Evet, aptallardır. Bu kadar aç gözlü oldukları için. O edindikleri en pahalı kıyafetle , arabayla kim bilir kaç aç ailenin karnı doyardı, merak ediyorum...

Tembeller; direnişsiz ve beyni yıkanmış insanlardır. Sistem onlara bunu seveceksin der, onlar sever. Sistem herkese tembelleşmeyi aşılamaya çalışır. Önüne bolca beyin yıkayan dizi, bolca seksi ve uyuşturucuyu, parayı, açgözlülüğü, kibiri temsil eden yarattıkları şarkıcıları koyar, seni önüne koyulanlarla kör eder. Sistemin kötülüğünü gören karşı çıkar, göremeyen sistemin avucunun içindedir. Senin benliğini alır, sen kimsindir bilemezsin. Önüne koyan sanatçıları idol olarak seçersin ve onların sevdiğini sende seversin, benliğini alır elinden. Sen sen olmaktan çıkarsın. 

Farkında olanlara üzülüyorum. Onlarda kendi aralarında ayrılır. Harekete geçenler, pes edenler, cesareti olmayanlar. Pes edenler sadece farkında olurlar fakat sistemin değiştirilemeyeceğini düşünürler. Cesareti olmayanlar ise bir kahraman bekler, bir öncü beklerler. Biri gelsin "Yeter!" desin bizde arkasından gidelim, isterler. Ah ah! Kim bu cesaretli kahraman. Ha, sonunu düşünen kahraman olamaz, söyleyeyim dedim!

Ne zaman bu kadar birbirimize karşı yabancılaştık? Ne zaman kendimize yabancılaştık? Ne zaman dünyaya yabancılaştık? Dünyayı tanımıyoruz bile! Uzaylıyız hepimiz! Dünyalı değil. Dünyalı olan insan, dünyasını kirletmeyendir, ona iyi bakandır, üstünde yaşadığı, hayat bulduğu, hayata devam etmesi için gerekli olan yere iyi bakandır. Hangimiz iyi bakıyoruz? Hangimiz yere çöp atmıyor, çöpleri türüne göre ayırıp atıyor, kartonları kesip biçip farklı şekilde kullanılabilecek hale getiriyor, üretiyor, düşünüyor, okuyor, yazıyoruz? Hangimiz bir başkasını da düşünüyor? Hangimiz bitkilere önem veriyor? Hangimiz hayvanları koruyor? Hangimiz kendini geliştiriyor? Hangimiz DÜŞÜNÜYOR? Hangimiz dünyayı değiştirmek için çabalıyor? Hangimiz asla pes etmiyor? Hangimiz bir başkasına yardım ediyor? Hangimiz ÜRETİYOR? 

İç sesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin