5 BÖLÜM: Cesaret

27 7 2
                                    


"Cesaret korkunun yokluğu değil, onunla başa çıkabilme yeteneğidir. En karanlık anlarda bile içindeki ışığı bul ve ona sarıl. Çünkü bazen bir adım atmak, bütün bir dünyayı değiştirebilir."

2 Ay önce

Yusuf Hoca ile ilk karşılaşmamı asla unutmam. Her hareketi disiplin ve kararlılık doluydu. Bizi ilk topladığı anda, gözlerinin derinliklerindeki tecrübeyi ve bilgeliği hissedebiliyordum.

Yusuf Hoca'nın sesi, eğitim alanında yankılandı: "Sonuncu belirlenen noktaya gelen takım, 20 tur büyük parkurda dolanacak ve yemek sonrası tüm pislikleri temizleyecek." Bu açıklama aramızda mızıldanmalar ve hoşnutsuzluk yarattı. Yusuf Hoca'nın öfke dolu sesiyle sessizlik sağlandı: "Hadi, her grup bir harita alıp belirlenen noktaya gitsin!" dedi.

Benim takım arkadaşım Ali'ydi. Haritayı dikkatlice inceledik ve ilerledik.Bir az ilerledikden sonra karşımıza yıkılmış, terkedilmiş bir bina çıktı. İçeride bir kırmızı bayrak olduğu işaretlenmişti. O bayrağı alıp bitiş noktasına götürmemiz gerekiyordu. Ali, kararlı bir şekilde bana döndü: "Tehlikeli olabilir. Ben önden gideceğim, sen arkadan gel."

Haritanın işaret ettiği binaya doğru ilerledik. Dışarıda hava aydınlıkken, içeri adım attığımızda ortamın karanlık ve bozuk olduğunu fark ettik. Duvarlar çatlamış, zemin çökmüş ve bazı mobilyalar devrilmişti. Işığın zayıf olduğu odalarda, çürümüş tahtalar ve kırık camlar arasında ilerlemek zorundaydık.

Birden, korkunç bir çökme sesi duyuldu. Ali'nin yüzüne baktım; zeminin bir kısmı çökerek bacağının sıkışmasına neden olmuştu. Ali, acı içinde bana bakarak eliyle yaklaşmamam için işaret yaptı: "Dur Leyla, burası sağlam değil," dedi.

Endişe içinde, "Yardım çağırmaya gitmem gerek," dedim ama Ali'nin sesi kararlıydı: "Hayır, o zaman çok geç olur. Kaybedersin. Şu işareti gördün mü?" Eliyle bir yeri işaret etti. İşaret ettiği kısma baktım ve kırmızı bayrağı gördüm.

"Onu al, bitiş noktasına git. Sonra yardım çağırırsın," dedi. Bayrağa sonra Aliye baktım. Bayrağı dikkatlice alarak odaya girdim. Ali'nin acı çektiğini görebiliyordum, bayrağı yakınımda bir yere koydum. Elimi Ali'ye uzattım: "Ancak beraber, kanca beraber," dedim. Ali gülümsedi ve elimden tuttu ama bacağının sıkışmış olduğu zemin yüzünden hareket edemedi.

Saçlarımı yüzümden uzaklaştırarak yeniden denedim ama yine başarılı olamadım. Ali, umutsuz bir şekilde "Git Leyla, yoksa en sona kalacaksın ve ceza alacaksın," dedi. Omuzlarımı kaldırarak "Olsun, seni bırakmam," dedim ve tekrar kolundan tutarak çekmeye başladım. "En fazla seninle elimizde süpürge pislikleri temizleriz, ne dersin?" diye gülerek ekledim.

Ali gülümsedi. Daha fazla güç vererek Ali'yi dikkatlice çekmeye başladım. Zemin tamamen çökdü ve Ali içeriye düşdü, düşdüyü yer boyunu geçmiyordu. Bana bakarak "Kurtuldum," dedi. Ben de gülümseyerek elimi uzattım: "Hadi kardeşim," dedim. Ali elimi tutarak zeminden tek bir atlayışla çıktı. Kırmızı bayrağı alarak bitiş noktasına geldik.

Herkes oradaydı. Ali, "Mavi süpürgeleri varmıdır?," dedi. Gülerek, "senin için ben alırım. Ne yapalım, başa gelen çekilir," dedim.

Yusuf Hoca, bizi dikkatlice inceledikten sonra konuşmaya başladı: "Son takımın geldiğine göre, ceza alanları açıklıyorum: Murad, Ayşe, Beste, Fatih, Selim ve Mert."

Şaşkınlık ve itiraz sesleri yükseldi. Yusuf Hoca, elini kaldırarak sessizlik sağladı. "Size takım arkadaşınızla gelmenizi söyledim. Ve bile isteye takım arkadaşınızı yarı yolda bıraktınız. Bile isteye sizlere tuzak kurulmuşdu." her kes Yusuf hocayı şaşkınlıkla dinliyordu

Schatten (Gölge)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin