"Ben seni İstanbul Boğazı'nda değil Trabzon yağmurunda sevdim." Diyerek bana karşılık veren Ufuk'a karşılık vermek için bir söz düşündüm. Tavana baktım, ona baktım, gözlerine baktım ve buldum!
"Düz yolda giderim geceleri severim renkli gözleri..." Devam etti.
"Gökyüzünde bir yıldız oldaydım ilk sana kayardım." Bu kadar rezillik yeter diye düşünüp mantıklı bir şekilde bu atışmayı sonlandırdım.
"Anana kayarım." Elini masaya vurup atarlandı.
"Anneme laf atma." Dedi.
"İkinize da kayacağım." Kerem ayaklarını masaya uzatmış, sakızını patlatırken göz devirdi ve konuştu. Bu görüntü çok tanıdıktı, şey değil mi: Tugay.
"Çocuk Tugay'a benziyorsun. Matematik kitapları sizi birbirinize benzetmiş." Sırıttım.(Piç Taeju gülüşü) Birkaç gün önce etüt odasında birbirlerinin üstüne düşüp matemetik kitabı ile Tugay'ın kafasına vurduğunu hatırlıyordum.
"İnsan sevdiğine benzermiş." Burak sırıtarak sandalyesini ondan uzaklaştırırken konuştu. Kerem göz devirip sakızını ağzından çıkarıp Burak'ın kafasına attı. Son anda yana kayarak saçlarını kurtardı orta parmak çekti.
"Gotkalafi uşak!" Şivesi kayarken cebinden sakız paketi çıkardı ve yenisini ağzına attı.
Onların sohbetinden uzaklaşıp sosyal medyada gezinmeye başladım. Tahmin ettiğiniz gibi benim keşfetim de saçmalık. Mesela siktiriboktan iki animenin karakterlerini karşılaştıran videolar, ki kimin kazanacağı her zaman belli, roblox hikaye videoları falan. İlgimi çeken bir şeyler görene kadar kaydırdım, göremedim. En sonunda, yakın arkadaşına şakadan bir aşk mektubu yazan bir kullanıcıyı gördüm, işte bu dikkatimi çekti.
Hemen bunu yapacak birisini kafamın içinde ararken bir değişiklik yapıp yakın arkadaşıma değil, fenerli kehribar tesbihine yapmaya karar verdim. Ah ah o ateş kehribar tesbihler...küçükken hep isterdim.
Notlarımı açıp döktürmeye başladım.
İşin aslı şöyle Tesbih böceğim, seni ilk gördüğüm gün başlıyor işin aslı. Sen bir gün benim yıllardır yaşadığım şehre, acizane okuduğum okula geliyorsun. Trabzon o dakika, gönlümün başkenti, başımın tacı, ruhumun ilacı oluyor. Delikanlıya yakışmaz, yıllarca hiçbir rahatsız, edepsizlik etmiyorum. Yalnızca kaldığın odayı, yattığın yatağı mıh gibi aklıma çalıyorum. Oğlum diyorum kendi kendime, bir gün bu adamı tavlayacaksın. Hem ben bildiklerinden değilim. Anlamam cilveden, anlamam nazdan. Öyle kırıtmalara da gelemem hiç.
Ben senin gözbebeklerinde kaybolmayı sevdim. Gözlerin gözlerime değince felaketim olur, ağlarım.
Bol alıntılı aşk mektubumu sırıtarak tekrar okudum. Kalkıp odaya çıktım, onlar aşağıdayken dolabına atacaktım. Etüt odasına gidip hızla bir kağıda yazdım ve odalarına girerek onun dolabının kapağına sıkıştırdım. Yemin ederim heyecanlandım.
Odadan çıkıp kendi odama giderken merdivenlerde seslerini duyuyordum. Kendi odama gidip kapıyı dinledim. Bana tip tip bana sikko arkadaşlarımı da umursamadım.
Karşı odadan gelen anlaşılmaz uğultuların ardından eski yurt dolabının gıcırdama sesibi duydum. Nuri Hoca sağolsun, paslanmıştı dolaplar amına koyayım. Ardından da Ufuk'un sesi geldi.
"Bu ne amına koyayım?" Güldüm.
"Lan, aşk mektubu bu!" Diyen Ufuk'un sesi ile daha çok güldüm.
"Bakayım bakayım!" Diyen Kerem'in koşuşturmasını duydum. Ardından üç çocuğun gülüşmelerini ve kahkahalarını. Ve ardından notlarımı açıp başka bir not yazmaya başladım ve yatağıma oturdum.
"Andaval, niye kapıyı dinliyorsun?"
"Ne yaptın?" İkisi sonunda beni umursamış olacak, telefonlarını kapatmış ve bana dönmüşlerdi. Şimdi de onları ben umursamıyorum arkadaş!
Dakikalarca bir aşk mektubu yazmak için uğraştım. Öncekinden daha duygu dolu olmasına özen gösterdim, yani daha çok şiirden alıntı yaptım, ki daha inandırıcı olsun.
Ardından uyudum.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.